Modern Zamanda Köle Âzâdı

İnsan nasıl köle olur? Modern zamanın köleleri kimlerdir? Modern zamanda köle âzâdı...

Affetmek...

Dağları, taşları, hayvanları…

İns ve cin, bütün yaratılanı…

Kabul edilmeyen her mesele, sindirilemeyen her konu, ufacık bir çakıl tanesi iken; şeytan ve avenesi tarafından körüklenerek kocaman bir kaya hâline getirilebilir.

Biriken kum taneleri çakıla, çakıl hâlinden kayaya ve beslenmeye devam ederse insanın bütün rûhunu kaplayacak büyüklükte bir dağa dönüşebilir.

Bu dağ öyle bir dağdır ki, nefse bakan tarafının yolları diken, toprağı lavlarla kaplıdır. Patikalarla doludur her bir yanı…

Ve bu patikaların farklı farklı isimleri vardır.

İnsan Nasıl Köle Olur?

Birincisi, kibirdir.

Bu patikayı takip edip de zirveye çıkmak isteyen, yolda benlik gözüyle görür. Kendisi vardır, ama başka kimse yoktur. Gördükleri sadece gölgelerdir. O ise, öz olandır.

Gayret eder ve tırmanır, tırmandıkça gölgeler daha da küçülür. Zirveye doğru yaklaştıkça küçümseyerek bakar, aşağıya doğru… Affedemez bir türlü bu gölgeleri. Çünkü bu yolculukta onun tökezlemesine sebep olan her şey suçludur.

Tırmanışının sonuna yaklaşınca, nefes nefese kaldığını fark eder. Yorgundur, bitkindir. Çünkü fark etmeden de olsa gölgelerin hayallerini yol boyu sırtında taşımıştır.

İkinci patikanın adı, hırstır.

Bu patika da en az diğeri kadar yorucu ve yıpratıcıdır. Burada her biri yerle gök arasında uzanan aynalar vardır.

Ve her bir aynada gizlenmiş nice gölgeler…

Buradan zirveye ulaşmak isteyen kişi, aynadan yansıyan vefasız yüzlere baktıkça hatırlar.

Hatırladığı; hiç unutamadıklarıdır.

Ona yapılanlar ve onun yaptıklarıdır.

“Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama, özünü görmek isteyen cana bakar.” (Hazret-i Mevlânâ)

Hırsın bürüdüğü gözle bakan ise, camda takılır kalır.

Bir de dağın öteki yüzü vardır.

Burada ise şırıl şırıl dereler akar. Zirvesine ağaçlarla dolu yemyeşil yollardan çıkılır. Kelebeklerle doludur bu yollar... Her bir yolun kendine has adı vardır.

Vefa yolu, merhamet yolu, sevgi yolu, cömertlik yolu...

Her birinin bağlandığı ana yol vardır ki yukarıda saydıklarıma, ancak bu yoldan geçilerek çıkılabilir.

Bunun adı ise, af yoludur.

Son derece geniş, aydınlık ve ferah; yürürken yormayan, havası temiz, kalbe ferahlık veren bir yol…

Cam yerine cana bakanların yolu…

İnsan olmak; saydığımız bunca hâlin de sahibi olabilmektir.

Kimimiz kibirli, kimimiz hırslı. Ya da merhametli, cömert ve sevgi dolu.

Yani koskoca bir âlemdir insanoğlu… İçinde nice yollar barındıran bir âlem…

Yaşadığımız bütün tecrübeler, gideceğimiz yolu seçmemizde bizlere yardımcı olur.

Fakat zorlamaz, bizi itekleyerek o yollara sokmaz. Cüz’î irâde devreye girer ve gideceğimiz yolu biz seçeriz.

Kimimiz, “Bana şu kişi, şu kötülüğü yaptı. Oysa ben ona hep iyi davrandım. O kim ki bana bu şekilde davranıyor!” deyip kibir yoluna gireriz.

Çünkü kırılanın, aslında kalbimiz değil, nefsimiz olduğunu kabullenmeyiz.

Fakat yapılan öyle kötülükler vardır ki, bunları affetmek, insan nefsine çok ağır gelebilir.

Meselâ iftiraya uğramak, verilen söze sadâkatsizlik yapılması, vefâsızlık ve eziyet görmek gibi hâller bunlardan birkaçıdır.

Burada şunu unutmamamız gerekir: Biz yapılanları unutsak da girilen hak, Rabbimiz’in kulunun hakkıdır.

Ve zulmeden kişi, tevbe etmedikçe biz onu affetsek de Rabbimiz bizlerin hakkını o kuldan alacaktır.

Fakat yapılan zulmün büyüklüğüne göre, nefsimizdeki karşılığı da büyür.

Zamanla bu hâl içimizde derinliklere kök salar ve incinmişliklerimiz nefrete dönüşebilir.

Burada da devreye hırslarımız girer ve bizler daha farklı bir yola gireriz. Hırslandıkça bilenir, bilendikçe durumu hak helâlliğine kadar getiririz.

Ve bir ömür boyu bu kamburu sırtımızda taşırız.

Hâlbuki bizi inciten birinin yükünü çekmek, kendimize yaptığımız en büyük eziyetlerden biridir. Hakkımızı helâl etmediğimiz her insan, onları affedene kadar zihnimizde bizimle beraber dolanmaya devam eder.

Kul hakkına ve hak helâlliğine bambaşka bir bakış açısı geliştirmeme vesile olan Mustafa Hocamın[1] da belirttiği gibi, bir nevî bizim kölemiz olur.

Evet kölemizdir, artık o insan…

Kölenin yeri ise, efendisinin yanıdır...

Kölemizdir, çünkü biz ona hakkımızı helâl edip affedene kadar dünyada huzur göremez ve diğer âlemde cennete giremez!..

Peki, burada şu soruyu sormak lâzım gelmez mi...

“Kim Müslüman bir köleyi âzâd ederse, Allah Teâlâ, onun her uzvuna karşılık âzâd edenin bir uzvunu cehennem ateşinden kurtarır.” (Buhârî, Keffarât, 6; Müslim, Itk, 22-23) Bu hadîs-i şerîf, sadece “o zaman dilimi” için mi söylenmiştir?

Ya da âyet-i kerîmelerin bütün zamanlara hitap ettiğini ve evrensel olduğunu düşünen biri, “Fakat o sarp yokuşu göğüsleyemedi. Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin? O köle âzâd etmektir.” (el-Beled, 11-13) âyet-i kerîmesini gönlünde nereye koymalıdır?

Âyetlerin bütün zamanları kapsayıcı özelliği var ise, -ki elbette vardır- ve şu zamanda bildiğimiz mânâda kölelik yok ise, âyet-i kerîmede zikredilen kölelik kelimesinden başka neler kastedilebilir?

Modern Zamanın Köleleri

Köle: Para ile satın alınan.

Köle: Efendisinin emrine âmâde yaşayan.

Köle: Efendisi tarafından âzâd edilmedikçe ona bağlı kalan…

Köle: Sen affetmedikçe dünyada huzur, âhirette serinlik bulamayan…

İşte son sırada zikrettiğim, modern zamanın köleleridir.

Modern Zamanda Köle Âzâdı

Âzâd etme sevabı da Allah rızası için affedip bütün haklarımızdan vazgeçince bize verilecek olandır.

Müslüman olarak, en başta insan olarak bize düşense, onları prangalarından kurtarmak ve âzâd etmektir.

Hem onları, hem de kendimizi âzâd etmek...

Kendimizi, nefsimizi, en başta da haddimizi bilmek…

Merhamet etmek ve Allâh’ın merhametini celbetmek…

Ve şaire kulak kabartmak:

Bir avuç toprak, biraz da suyum ben,

Neyimle övüneyim işte buyum ben.

Prangalarından kurtardığımız bütün nefislerin duâlarında buluşmak dileğiyle… Gönlümüzü, kendi elimizle bağladığımız prangalarımızdan kurtarmak ümidiyle… Allâh’a emanet olun.

Dipnot:

[1] Synergy Kendiyas, Mustafa Kaya.

Kaynak: Dilek Savaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 468

İslam ve İhsan

MODERN ZAMANDA NASIL DERVİŞ OLUNUR?

Modern Zamanda Nasıl Derviş Olunur?

İSLAM'DA KÖLELİK VAR MI?

İslam'da Kölelik Var mı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.