Molla Fenari Hazretleri Kimdir?

Molla Fenari Hazretleri kimdir? Osmanlı alimi Molla Fenari Hazretleri’nin hayatı ve eserleri...

Molla Fenari Hazretleri’nin hayatı vefatından tam bir asır sonra yazılmış olması sebebiyle karışıktır. Kaynaklarda doğum ve ölüm tarihleri tespit edilememiştir.

KISACA MOLLA FENARİ HAZRETLERİ KİMDİR?

Molla Fenari, Nisan 1350’de doğdu. Asıl adı Şemseddin Muhammed b. Hamza’dır. Mâverâünnehir bölgesinde ya da Bursa’daki Fenâr köyünde doğduğu rivayet edilir.

Molla Fenari, ilk öğrenimini babasının yanında tamamladıktan sonra İznik’te Alâeddin Ali Esved’in derslerine devam etti. Hocasıyla arasında geçen ilmî bir tartışma yüzünden oradan ayrıldı ve Amasya’ya gitti. Amasya’da Cemâleddin Aksarâyî’nin öğrencisi oldu ve 1376 yılında kendisinden icâzet aldı. Ardından Seyyid Şerîf el-Cürcânî ile birlikte gittiği Kahire’de başta Ekmeleddin el-Bâbertî olmak üzere çeşitli âlimlerden şer‘î ilimleri tahsil etti; Bâbertî’den de icâzet aldıktan sonra Bursa’ya döndü. Yıldırım Bayezid tarafından Manastır Medresesi müderrisliği ve bunun yanı sıra 1393 yılında Bursa kadılığı ile görevlendirildi. Bu vazifesini on yıl kadar sürdürdü. Ankara Savaşı’nın ardından Timur’un askerleri Bursa’yı ele geçirince, daha önce Yıldırım Beyazıt’in esir alıp hapsettirdiği Karamanoğlu Alâeddin Bey’in iki oğlu 2. Mehmet Bey ve Ali Bey hürriyetine kavuşmuş ve Timur tarafından Karamanlı ülkesinin yönetimine getirilmişti. Molla Fenârî de muhtemelen Mısır seyahati dönüşünde Konya ve Karaman’a uğradığında tanıştığı Mehmet Bey’le Karaman’a gitti. Orada on yıldan fazla bir müddet ders verdi.

Molla Fenari Hz. Osmanlı Devleti’nin İlk Şeyhülislâmı Olarak Anılır

1414 yılında Bursa’ya döndü ve Çelebi Sultan Mehmet devrinde 1415 yılında ikinci defa Bursa kadılığına getirildi. 1419 yılında çıktığı hac seyahatinden dönerken Kahire’ye uğradı ve el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî’nin isteğiyle bir süre orada kaldı. Kahire’de bulunduğu sırada dönemin önde gelen âlimleriyle ilmî müzakerelerde bulundu ve ders verdi. 1420 yılında Mısır’dan ayrılan Molla Fenârî, Kudüs’e uğradıktan sonra Bursa’ya döndü ve eski görevine devam etti. 2. Murat tarafından 1425 yılında müftülük vazifesine tayin edildi. Bu unvanı taşıyan kimsenin diğer ulemâya nisbetle önemli bir mevki işgal ettiği bilinmekle birlikte bazı kaynaklarda Fenârî’nin ilk şeyhülislâm olarak anılması, pâyitaht müftülük makamının 16. yüzyılın ortalarında ulaştığı kurum hüviyetiyle kelimenin kazandığı “devletin bütün ilmiye sınıfının resmî mercii” anlamında düşünülmemelidir.

İlmiye Sınıfına Verilen İlk İmtiyaz

Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfına tanınan imtiyazlar ilk defa Sultan 2. Murat tarafından Molla Fenârî ailesine verildi. Gerek devlet erkânının gerekse halkın saygı gösterdiği ve maddî durumu iyi olmasına rağmen sade bir hayat yaşadığı nakledilen Molla Fenârî geçimini sağlamak için ipekçilikle meşgul oldu. Taşköprizâde, Fenârî’nin vefat ettiğinde 10.000 ciltlik bir kütüphane bıraktığına dair bir rivayet kaydeder. Molla Fenârî, Kudüs’te bir medrese ile Bursa’da üç mescid ve bir medrese yaptırdı, 1430 tarihli vakfiyesiyle bunlara birçok emlâkini tahsis etti.

Molla Fenârî, Osmanlı Devleti’nde tasavvufa ilgi duyan ilmiye mensuplarının önde gelenlerindendi. Tasavvuf kültürüne olan yakın ilgisi bazı eserlerinde açıkça görülür.

Öğrencileri arasında oğlu Mehmed Şah Fenârî, Şehâbeddin İbn Arabşah, Kadızâde-i Rûmî, Kutbüddinzâde İznikî, Kâfiyeci, Emîr Sultan, Molla Yegân ve İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimler bulunmaktadır.

Molla Fenari Hazretleri’nin Kabri Nerede?

1430 yılında yaptığı ikinci hac yolculuğunda da Kahire’ye uğrayan Molla Fenârî buradaki âlimlerle ilmî görüşmeler yaptı. Döndükten kısa bir süre sonra 15 Mart 1431’de Bursa’da vefat etti. Cenazesi kendi yaptırdığı caminin hazîresine defnedildi.

MOLLA FENARİ HAZRETLERİ’NİN ESERLERİ

  1. ʿAynü’l-aʿyân (Tefsîru Sûreti’l-Fâtiḥa). İşârî tefsir türünün örneklerinden olup Karamanoğlu Mehmed Bey’e ithaf edilmiştir. Eserde tefsir usulüne dair geniş bir mukaddime yer almaktadır.
  2. Taʿlîḳāt ʿalâ evâʾili’l-Keşşâf. Zemahşerî’nin el-Keşşâf adlı tefsirinin Fâtiha sûresiyle Bakara sûresinin bir bölümüne yazılmış ta‘lîkāttır.
  3. Fuṣûlü’l-bedâyi. Usûl-i fıkha dair bu eser müellifin en meşhur çalışmalarından biri olup iki cilt halinde basılmıştır (İstanbul 1289).
  4. Şerḥu’l-Ferâʾiżi’s-Sirâciyye. Hanefî fakihi Secâvendî’ye ait eserin en güzel şerhlerinden biridir.
  5. Şerḥu Telḫîṣi’l-Câmiʿi’l-kebîr fi’l-fürû. Hanefî fakihi Hılâtî’nin, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin el-Câmiʿu’l-kebîr’inin muhtasarı olan Telḫîṣü’l-Câmiʿi’l-kebîr adlı eserinin bir bölümünün şerhidir.
  6. Şerḥu Fıḳhi’l-Keydânî.
  7. Miṣbâḥu’l-üns beyne’l-maʿḳūl ve’l-meşhûd fî şerḥi Miftâḥi’l-ġayb. Sadreddin Konevî’ye ait eserin şerhi olup Muhammed Hâcevî tarafından neşredilmiştir.
  8. Şerḥu dîbâceti’l(muḳaddimeti’l)-Mes̱nevî.
  9. Sûfiyyenin Libâs ve Etvâr ve Meslekine Dair İtirâzâta Reddiye.
  10. Taḥḳīḳu ḥaḳāʾiḳi’l-eşyâʾ ve deḳāʾiḳi’l-ʿulûm ve’l-ârâʾ (Risâle fi’t-taṣavvuf, el-Muḳaddimâtü’l-ʿaşere).
  11. Taʿlîḳa ʿalâ Iṣṭılâḥâti’ṣ-ṣûfiyye. Kâşânî’nin eserine bir ta‘liktir.
  12. el-Fevâʾidü’l-Fenâriyye. Esîrüddin el-Ebherî’nin Îsâġūcî (er-Risâletü’l-Es̱îriyye) adlı mantık kitabına yazılan şerhlerin en meşhurlarından olan eser Osmanlı medreselerinde son zamanlara kadar okutulmuştur.
  13. Avîṣâtü’l-efkâr fi’ḫtibâri üli’l-ebṣâr. Kelâm, ferâiz, fıkıh ve âdâb olmak üzere dört bölümden meydana gelmektedir.
  14. Ḥâşiye ʿale’ḍ-Ḍavʾ. Mutarrizî’nin nahiv ilmine dair el-Miṣbâḥ adlı eserine Tâceddin el-İsferâyînî’nin yaptığı şerh üzerine yazılmış bir hâşiyedir.
  15. el-ʿİşrûn ḳıṭʿa fi’l-ʿişrîne ʿilmen. Müellifin oğlu Mehmed Şah tarafından Şerḥu Manẓûmeti’l-elġāz li’l-fârih adıyla şerhedilmiştir.
  16. Esâṣü’ṣ-ṣarf fî ʿilmi’t-taṣrîf. Mehmed Şah bu esere de Teʾsîsü’l-ḳavâʿid ḥarfen bi-ḥarf fî şerḥi maḳāṣıdı Esâsi’ṣ-ṣarf adıyla bir şerh yazmıştır.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

ORTAÇAĞ’A DAMGA VURMUŞ MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI

Ortaçağ’a Damga Vurmuş Müslüman Bilim Adamları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.