Muamelat Nedir? Muamelat Ne Demek?
Muâmelât: Muâmeleler, işlemler. Fıkıhta şahıs ve âile hukûku, aynî haklar, miras, ticaret, borçlar ve iş hukûkuyla ilgili konular anlamına gelmektedir.
MUAMELAT KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Akîdeden sonra bir dîni ayakta tutan diğer hususlar, ibâdet hayâtı ve muâmelâttır. İslâm dîni, düzenli bir ibâdet hayâtı getirmiş, insanlar arasındaki münâsebetleri (muâmelât) hak, adâlet ve ahlâk temelleri üzerinde yeniden kurmuş ve cezâî müeyyideleri de içine alan bir hukuk vazetmiştir. Bahîra’nın dîni olan Hristiyanlık’ta ise ibâdet hayâtı tahrîf edilmiştir. Muâmelât ve ukûbât ise mevcut değildir.
Diğer bir husus, Peygamber Efendimiz, Kur’ân’ın bildirdiği ve târihin de şâhit olduğu üzere “ümmî” idi, yâni okuma yazma bilmiyordu. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Sen bundan önce ne bir yazı okur ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı bâtıla uyanlar şüphe duyarlardı. Hayır, o (Kur’ân) kendilerine ilim ve76
rilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zâlimler inkâr eder.” (el-Ankebut, 48-49)
*****
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Râhip Bahîra ile görüştüğünde ise on iki yaşındaydı. Bahîra’nın yanında çok kısa bir müddet bulunmuş ve çok kısa bir görüşme yapmıştı. Hâl böyleyken ümmî bir çocuğun altı bin küsûr âyeti kısa bir sürede ezberleyip yirmi sekiz sene hâfızasında muhâfaza etmesi ve kırk yaşından sonra bir anda bunları anlatmaya başlaması imkânsızdır. Yine bu şartlar altında İslâm gibi mükemmel ve cihanşümûl bir dîni öğrenip o dînin ibâdet, muâmelât, ukûbât ve ahlâk nizâmını ortaya koymasının imkânsız olduğunu her akl-ı selîm sâhibi kolayca kabûl eder.
*****
Peygamberler sâdece vahyi teblîğ etmek için değil, aynı zamanda ona uygun bir hayat tarzı ortaya koymak, her hâdise karşısında örnek bir şahsiyet sergilemek ve fiilî bir kıstas olmak üzere gönderilmişlerdir. Bu ise, bir insan topluluğu içinde gerçekleşebileceğinden, bu vazîfeyi sâdece bir beşer yapabilirdi. Eğer insanlara elçi olarak bir melek gönderilseydi, o meleğin yapabileceği tek şey vahyi insanlara teblîğ etmek olurdu. Çünkü melek, insanlarla birlikte yaşayıp onların fikir, amel ve muâmelâtını düzeltmek için onların hayatlarına ve meselelerine ortak olamazdı. İnsanlar da bu defâ kendilerinin melek olmadığını ileri sürerek gelen emir ve nehiylere tâkat getiremeyeceklerine dâir bahâneler ileri sürerlerdi.
*****
Mâlum olduğu üzere ilk nâzil olan âyetler tevhîde dâvet, öldükten sonra dirilme îman, mü’minleri cennetle müjdeleme, kâfirleri ve âsîleri cehennem ile inzâr gibi akîdevî hususlarda idi. Bu mevzûlarda muhtelif delillerle iknâ etmek sûretiyle insanların îmanlarını kuvvetlendirdikten sonra, muâmelâtla alâkalı hükümler inmeye başladı. Çünkü insanlar bâtıl îtikad ve alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı oldukları için bunlardan vazgeçmeleri çok kolay değildi. Tedrîcîliğe riâyet etmeden, insanları kötü alışkanlıklardan arındırmaya çalışmak, nefrete ve uzaklaşmaya
sebebiyet verebilirdi.