Muaşeret Ne Demek
Muâşeret: Bir arada hoşça geçinerek yaşama, âdâb-ı muâşeret, görgü anlamlarına gelir.
MUAŞERET KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Ecdâdımızın, Peygamber Efendimiz’in rûhânî dokusundan feyizyâb olarak zarâfet ve nezâket husûsunda kaydettikleri seviye, hiçbir millete nasîb olmamış derecede yücedir. Onların muâşeret âdâbı, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arz eder.
*****
Merhum Ali Ulvi Kurucu Hocamızın bir hâtırası hatırıma geldi. 50 sene evvel ancak on bin kişi hacca gidermiş. Gelen hacı adayları az olunca diğer
ülkelerden gelen hacılarla daha yakın temas kurma imkânı olurmuş. Ali Ulvi Hoca ve arkadaşları bir gün, Afrika’dan gelen hacıların kâfile başkanlarıyla, Medîne-i Münevvereʼdeki Ârif Hikmet Kütüphânesiʼnde oturuyorlarmış.
Hac vazifelilerinden biri, Afrika’dan gelen bâzı hacıların âdâb-ı muâşerete pek dikkat etmediklerini dile getirmiş. Bunun üzerine Afrikalı hacıların kafile başkanlarından biri ayağa kalkarak;
“‒Siz ne emek verdiniz ki ne bekliyorsunuz?!” demiş. “‒Allah Rasûlü Afrikaʼya sahâbesini gönderdi, siz hiç geldiniz mi? Buraya gelenler mescit
olarak ilk defa burayı görüyorlar. Onlar ormanlarda yaşayan insanlar, gelip bize öğrettiniz mi?” şeklinde serzenişte bulunmuş.
*****
İslâm, toplumları oluşturan fertlerin şahsî ve gündelik hayatından âile hayatına, akrabâlık ve komşuluk münâsebetlerinden ticârî ve iktisâdî
faâliyetlerine, tâlim, terbiye ve irşad hizmetlerinden ictimâî huzur ve âsâyişi temin eden muâşeret kâidelerine kadar her sahada, insanların vazife, mes’ûliyet ve haklarını, bunların ihlâli durumunda tatbik edilmesi gereken cezâî müeyyideleri tanzim etmiştir.
*****
Rasûlullâh Efendimiz’in ibâdet, muâşeret ve muâmelâtını gelecek nesillere intikâl ettirme vazîfesi de vefâkâr ve fedâkâr sahâbîlere nasîb olmuştur. Zîrâ insan, muhabbet duyduğu kişinin kaderinden pay alır. Ashâb-ı kirâmın bu husustaki fedâkârlığını ve müstesnâ mevkiini ifâde sadedinde, Efendimiz’den en çok hadîs rivâyet eden Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın hâli pek ibretli bir misâldir.
YORUMLAR