Muâze El-Adeviyye’nin Hayatı

Muâze El-Adeviyye kimdir? Merve Güleç, “Tâbiîn” neslinden Muâze El-Adeviyye’nin hayatını yazdı.

Muâze el-Adeviyye, Basra’da doğmuştur. Benî Adî kabilesine mensuptur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashabını gören mü’minler arasında olduğu için “tâbiîn” neslinden sayılmıştır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayattayken O’nu mü’min olarak görenlere “sahâbî”; Peygamber Efendimiz’e erişemeyip ashâbını görenlere tâbiîn, ashâbı görmeyip tâbiîn nesline yetişenlere de tebe-i tâbiîn adı verilir. Bu üç nesil, Peygamber Efendimiz’e yakınlıkları ve İslâm’a yapmış oldukları çok kıymetli hizmetler sebebiyle şeref ve fazilet itibariyle diğer nesillerden üstün kabul edilir.

MUÂZE EL-ADEVİYYE KİMDİR?

Muâze el-Adeviyye, Basralı olup Benî Adî’ye mensuptur. Muâze el-Adeviyye de asr-ı saâdetten sonraki ilk asırda yaşamış, ancak Efendimiz’i görme ve O’nun ashâbından olma bahtiyarlığına erişememiş, buna rağmen hayatı boyunca asr-ı saadetin muhabbetiyle yanmış, öncü sûfî hanımlardandır.

Çocukluğu ve gençliği ilim halkalarında, sohbet meclislerinde geçen Muâze Hanım, Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in sohbetlerinde bulunma saadetine ermiş, Hazret-i Ali’yi ve bazı sahabî efendilerimizi görmüştür. Allah hepsinden râzı olsun.

Tâbiînden olan Muâze Vâlidemiz yine tâbiînin takvâ sahibi büyüklerinden Sıla bin Eşyem ile evlenmiştir. “Sahbâ” isminde bir evlâdı olmuştur. Daha sonra “Ümmü Sahbâ” künyesi ile de anılmaya başlamıştır.

Sonraki nesiller için büyük önem arz eden hadis rivâyetlerinin yapıldığı bu dönemde Hazret-i Ali, Hazret-i Âişe, Hişâm bin Âmir el-Ensârî, Ümmü Amr binti Abdullah bin Zübeyr ile kocası Sıla bin Eşyem gibi büyüklerden dinlemiş olduğu hadisleri rivâyet etmiştir. Böylece tâbiîn neslinin hadis rivâyet eden sayılı hanımları arasında yer almıştır.

Ebû Kılâbe el-Cermî, Katâde bin Diâme, Eyyûb es-Sahtiyânî gibi âlimler de ondan rivâyette bulunmuştur. Buhârî, Yahyâ bin Maîn ve İbn-i Hibbân’ın “sika: güvenilir” kabul edildiğini belirttikleri Muâze el-Adeviyye’nin rivâyetleri Kütüb-i Sitte ile Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i ve Dârimî’nin es-Sünen’i gibi önemli kaynaklarda yer almıştır.

Muâze el-Adeviyye’nin hanımlardan oluşan bir ders halkasının olduğu bilinmektedir. Dinleyenler, sohbetlerinden oldukça istifade etmişlerdir. Fıkıh ve hadis konularındaki bilgilerinin yanında fesâhat ve belâgat sahibi olmasıyla da tanınmıştır.

Riyâzet ve mücâhede üzere hayat süren Muâze el-Adeviyye, bir gazâda eşini ve oğlunu aynı anda kaybetmiş ve ağır bir imtihana tâbî tutulmuştur. Cenâb-ı Hakk’ın takdîrine boyun eğen Muâze, rıza, teslîmiyet ve metânetiyle insanları hayrette bırakmıştır. İç âleminde ise eşinin ve evlâdının acısını vefatına kadar yaşamıştır.

Eşinin ve oğlunun vefâtından sonra kendisini daha çok ibadete veren Muâze Hanım, gündüzleri, “Belki öleceğim gün, bugündür!”, geceleri de “Belki öleceğim gece, bu gecedir!” diyerek vaktinin büyük bir kısmını ibadetle geçirmiştir. Gaflet hâlinde veya uykuda ölmeyi istememiş, hayatı sadece Allâh’a yakınlaşmaya vesîle olduğu için sevdiğini söylemiştir.

Helâl lokmanın önemini bilen ve yanındakileri de bu hususta uyaran Muâze el-Adeviyye, az yiyip az uyumuş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur.

“-Kabrin karanlığında uzun süre uyuyacağını bildiği hâlde bu dünyada çok uyuyan göze hayret ederim.” diyerek gücü nisbetinde ibadeti uykuya tercih etmiş ve herkese böyle yaşamayı öğütlemiştir.

Gündüzleri yemeyen, geceleri uyumayan Muâze Hanıma:

“-Nefsini çok zorluyorsun” denildiğinde:

“-Hayır! Bir vakitten başka bir vakte erteliyorum. Uykuyu geceden gündüze, yemeği gündüzden geceye erteliyorum.” demiştir.

Rivâyete göre, Muâze el-Adeviyye, gecelerini namazla ihyâ ederdi, uykusu ağır basınca kalkar ve:

“-Ey nefis! Uyku önünde. Eğer ölseydim, kabirde uykun, üzüntü veya sevinç şeklinde uzun olacaktı.” diyerek evde dolaşır, sabaha kadar böyle devam ederdi.

Muâze Hanımın terbiyesinde yetişen süt kızı Ümmü Esved, âdeta onun mânevî hâlefi olmuş, onun ahlâkıyla olgunlaşmıştır. Edep ve takvâ sahibi olan Ümmü Esved Hanım da kendi zamanının en önemli velî kadınlarından sayılmıştır.

Süt kızının dışında kendisine talebelik eden Üneyse -rahmetullâhi aleyhâ- da sûfî büyüklerin anlatıldığı tabakât türü eserlerde ismi geçen hanım zâhideler arasına girmiştir.

Muâze el-Adeviyye, Hazret-i Âişe Vâlidemize bir gün kadınların hayızlı iken kılamadıkları namazları kazâ edip etmeyeceklerini sormuştur. Hazret-i Âişe Vâlidemiz bu sorunun, “hayızlı kadının orucu kazâ ettiği gibi namazı da kazâ etmesi gerektiği inancında olan ve sünneti delil kabul etmeyen” Harûrîler’i hatırlattığını anlatmak için ona:

“-Sen Harûrîler’den misin?” diye tepki göstermiş ve Rasûlullâh’ın kendilerine bu durumda “orucu kaza etmelerini” emrettiğini, fakat “namazı kaza etmelerinin gerekmediğini” söylediğini bildirmiştir.

Muâze el-Adeviyye Hanım, “Şu dünyada yetmiş yıl yaşadım, göz aydınlığı görmedim.” dediği dikkate alındığında onun en az yetmiş yaşına kadar yaşadığını söylemek mümkündür.

Vefat tarihinin h. 83 (m. 702) olduğu bilinmekte, ancak bazı kaynaklarda 101 (719-720) yılında vefat ettiği ileri sürülmektedir.

Zühd ve takvâ üzere bir hayat yaşayan bu güzîde hanımefendiyi rahmetle yâd ediyor, şefaatlerini niyâz ediyoruz. Ruhları için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirhâm ediyoruz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Aynur Uraler, “Muâze el-Adeviyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara 2020, 30/339; Selim Uğur - H. Erdem Uğur, Sâliha Hanımlar, İstanbul, 2019, 128-132; Ebû Abdurrahman es-Sülemî, Sûfî Kadınlar, İstanbul, 2012, 39.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 459

İslam ve İhsan

MUÂZE EL-ADEVİYYE KİMDİR?

Muâze el-Adeviyye Kimdir?

TABİÎN ŞU 5 ESAS ÜZERE İDİLER

Tabiîn Şu 5 Esas Üzere İdiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.