Mübarek Günler ve Gecelerde İbadet
Gece ve gündüzün deverânı içinde seherler… Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle muâmelede bulunacağı has kullarının vasıflarını tâdâd eden âyet-i kerîmede; وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالأَسْحَارِ “Onlar seherlerde istiğfar edenlerdir.” (Âl-i İmrân, 17) buyuruluyor.
SEHERLERDE AF KAPILARI AÇILIYOR
Seherlerde hem gözün hem kalbin uyanabilmesi çok mühim. Çünkü Cenâb-ı Hak seherlerde af kapılarını açıyor. Uyanan bir kalple Cenâb-ı Hak’tan istiğfar dilemek, ne büyük bir fırsat. Kaçırılan her seher vakti, büyük bir kayıp. Yitirilen bir nimet.
«Mârifetullâh»a erenlerden, hakikî mânâda «bilenler»den olabilmek için de seherleri ihyâ etmek elzem. Zira âyet-i kerîmelerde irfâna erişen has kullar;
سَاجِدًا وَقَائِمًا * سُجَّدًا وَقِيَامًا
«Geceleri secde ve kıyâm hâlindedirler» (ez-Zümer, 9; el-Furkān, 64) buyurularak vasfediliyor.
TEHECCÜD NAMAZLARI
Teheccüd namazları, Rasûlullah Efendimiz’in zor seferlerde bile devam ettiği bir namazdır. Cenâb-ı Hakk’ın büyük rahmetine vesiledir. Aşağıdaki misal bu hâli ne güzel anlatır:
Şeyban bin Cisr, babasından şöyle nakleder:
“(Hazret-i Enes’e 40 sene talebelik yapmış olan) Sâbit el-Bünânî’yi kabrine ben koymuştum. Yanımda başka biri de vardı. Kabrin üstünü tuğlayla örmüştük. O esnada bir tuğla düşüverdi. Bir de ne göreyim Sâbit, kabrinde namaz kılıyordu. Yanımdakine;
«‒Baksana!» dedim. O da;
«‒Sus!» dedi.
Kabrini düzeltip işimizi bitirince Sâbit’in kızına gittik:
«‒Baban hayatta en çok hangi ameli işlerdi?» diye sorduk.
«‒Ne gördünüz?» dedi. Gördüklerimizi anlattık. Bunun üzerine Sâbit’in kızı şunları söyledi:
«‒Babam elli senedir gece kalkıp teheccüd namazı kılar. Seher vakti olunca şu şekilde duâ ederdi:
«–Allâh’ım! Kullarından birine kabirde namaz kılma imkânı bahşettiysen, bunu bana da ihsân eyle!»
Demek ki Cenâb-ı Hak bu duâları reddetmedi!»” (Ebû Nuaym, Hilye, II, 319; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, III, 263)
CUMA GÜNLERİ
Rahmet ikram edilen zaman dilimlerinden biri de; haftanın günleri içerisinde, Cumalar…
Âyet-i kerîmede;
“Ey îmân edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allâh’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın…” (el-Cumâ, 9) buyuruluyor. Mü’minin bayramı olan bu güne, Rabbimiz, duâları kabul ettiği bir müstecâb vakit de gizledi. Ne mutlu cumaları ihyâ edebilenlere…
Senede bir teşrif eden rahmet ikramlarının en büyüklerinden biri de;
RAHMETİN YAĞDIĞI AY: RAMAZÂN-I ŞERİF
Ayların içerisinde ilâhî rahmetin tuğyan hâlinde olduğu Ramazân-ı Şerif… Rabbimiz Ramazân-ı şerîfin kıymetini Kur’ân ile beyan buyurmakta:
“Ramazan ayı; insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır…” (el-Bakara, 185)
Ramazân-ı şerif öyle bir ikram ki, geceleri arasında bin aydan hayırlı Kadir Gecesi saklı…
KADİR GECESİNİN ÖNEMİ
Kadir Gecesi diğer peygamberlere bahşedilmeyen, yalnızca Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ve O’nun ümmetine ikram edilen muhteşem bir in‘âm-ı ilâhî…
Ramazân-ı şerif evvelâ oruç mevsimi…
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“–Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.” buyurdu.
Ashâb-ı kiram;
“–(Oruçlu) onu ne ile zedeler?” diye sorunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“–Yalan ve gıybetle…” cevabını verdiler. (Nesâî, Sıyâm, 43)
CEHENNEME KALKAN OLAN ORUÇ
Nasıl bir oruç, cehenneme kalkan olur?
Zedelenmeyen bir oruç…
Sadece mideye değil, göze de tutturulan bir oruç… Kulağa da tutturulan bir oruç… Âzâlarımızın kıyâmette şahitlik edeceğini unutmadan, onlara hüsn-i şahâdet ettirecek mâhiyette bir oruç…
Gözümüzün şeytan vitrinlerini terk ettiği, kulağımızın gıybetten, mâlâyânîden ebediyyen uzaklaştığı bir oruç…
Abdullah Dehlevî Hazretleri bir yerden geçiyordu. Gıybet ediliyordu. Hazret;
“–Eyvah, orucumuz bozuldu!” buyurdu.
Bir talebesi;
“–Efendim, siz gıybet etmediniz ki!” dediğinde ise;
“–Evet, biz gıybet etmedik, ama işittik. Gıybette, söyleyen de dinleyen de aynıdır. Bize de bu günahın in‘ikâsı oldu.” buyurdu.
Bu kuyumcu terazisi hassâsiyetinde tutulan bir oruç…
Kalbimize ve niyetlerimize de oruç tutturmalıyız. Midemize oruçlu iken bir şey girmesine izin vermediğimiz gibi; kalbimize de, kalbimizin kıvâmını bozacak duyguları yaklaştırmamalıyız.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Temmuz 2015, 125. Sayı
YORUMLAR