Mücâdele Suresi 10. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mücâdele Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Mücâdele Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mücâdele Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيْسَ بِضَٓارِّهِمْ شَيْـًٔا اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Mücâdele Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

Meşrû olmayan gizli toplantılar ve konuşmalar, mü’minleri üzmek için şeytan tarafından telkin edilen davranışlardır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça mü’minlere hiçbir zarar veremez. Bu bakımdan mü’minler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.

Mücâdele Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyan gibi kötü maksatlarla yapılan gizli toplantılar, kulisler, fısıldaşmalar yasaklanmakta, fakat “iyilik ve takvâ” üzere yapılanlara müsaade edilmektedir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin ve fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki bunun dışındadır. Kim bunu Allah’ın rızâsını kazanmak niyetiyle yaparsa, ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/114)

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Üç kişi bir arada bulunduğunuz zaman, insanlara karışıncaya kadar ikiniz diğerini bırakıp fısıldaşmayın. Çünkü bu durum onu üzer.” (Buhârî, İstizan 47; Müslim, Selam 37, 38)

Bu hadis-i şerife istinâden, eğer üzüntü duyacaksa, iki kişinin, üçüncü bir şahsın yanında onun anlamadığı yabancı bir dille konuşmalarının da doğru olmadığı bildirilmiştir.

Bu âyet-i kerîmelerden şu neticeleri çıkarmak mümkündür:

  İnsan daima Allah Teâlâ’nın gözetimi altındadır. Her şeyi gören ve bilen Allah, insanın tüm davranışlarını kontrol etmektedir.

  Bu sebeple insanın bütün kötü düşünce ve niyetlerden, mü’minlere karşı gizli ve açık hile, tuzak ve entrikalardan, söz veya davranışla başkalarını incitmekten kaçınması, kötü işlerin ve planların konuşulduğu yerlerden uzak durması gerekir.

  Toplumda şüphe ve rahatsızlık uyandıracak fiskos ve fısıldaşmalardan uzak durulmalıdır.

  İnsanların duygularına ve izzet-i nefislerine saygılı olunmalıdır.

  Amirlerin ve idarecilerin meşrû emir ve yasaklarına uyulmalıdır.

  Mü’minlerin meclislerinde sadece fert ve toplumun faydasına olan işler konuşulmalıdır.

Şimdi de, toplantı yerlerinde mü’minlerin uyması gereken edeplere dikkat çekiliyor:

Mücâdele Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mücâdele Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.