Mücîb Ne Demektir?

Mücîb ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Yere düşmek, kesmek, yırtmak, delmek, oymak anlamındaki "c-v-b" kökünden türeyen ve ecabe fiilinin ismi faili olan mücîb, soruya cevap veren, ihtiyacı ve isteği gideren ve karşılayan demektir.

Allah'ın sıfatı olarak mücîb, kullarının dualarını, dileklerini, isteklerini kabul eden, ihtiyaçlarını karşılayan, darda ve sıkıntıda kalanların sıkıntılarını gideren demektir.

Mücîb sıfatı, tekil ve çoğul şekliyle birer âyette geçmiştir: "(Sâlih, kavmine)....O'ndan mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim, (rahmetiyle, mağfiretiyle) yakındır (duaları, tevbeleri) kabul edendir (demiştir.)" (Hûd, 11/61); "Andolsun, Nuh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk. (fele ni'mel-mücîbûn)" (Sâffât, 37/75). Mücîbûn, azamet çoğuludur.

Mücîb sıfatı, Allah'ın dualara, isteklere, tevbe edenlere, sıkıntıdan kurtulmak isteyenlere cevap veren, dilekleri ve tevbeleri kabul eden, sıkıntıları gideren olduğunu ifade eder. Bu husus, Kur'ân'da "ecâbe - yücîbü" fiiliyle de beyan edilmiştir. Şu âyetleri örnek olarak zikredebiliriz: "(Ey Peygamberim!) Kullarım bana senden sorarlarsa, (Allah şöyle buyuruyor de): Ben (onlara) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına icâbet ederim (ücîbü)..." (Bakara, 2/186); "Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa, kim yetişiyor (yücîbü) ve kötülüğü ondan kim savıyor, kaldırıyor..." (Neml, 27/62) Her iki âyet, Allah'ın dualara karşılık verdiğini, sıkıntıları giderdiğini ifade ediyor. Bu, O'nun "mücîb" olmasının sonucudur.

Allah'ın bu vasfı, Kur'ân'da "ecâbe - yücîbü" fiiliyle ifade edildiği gibi, "istecâbe - yestecîbü" fiiliyle de ifade edilmiştir: "Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. (estecib lekûm)" (Mü'min, 40/60); "Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: "Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim diye duanızı kabul etmişti. (festecâbe)" (Enfâl, 8/9); "Eyyüb Rabbine: Bu dert bana dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin" diye dua etmişti. Biz de onun duasını kabul ettik (festecebnâ) ve kendisine bulaşan derdi kaldırdık..." (Enbiyâ, 21/83-84).

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.