Muhammed Baba Semâsî Hazretleri Kimdir?

KİM KİMDİR?

Hâce Ali Râmîtenî Hazretlerinin yetiştirdiği büyük velî ve İslâm âlimi Muhammed Baba Semâsî’nin (k.s.) hayatı...

Muhammed Baba Semasi -rahmetullâhi aleyh- (Altın Silsile 14) - Sesli Kitap

Buhâra’nın Râmîten kasabasının Semâsî köyünde doğdu. Gençliğinde ilim tahsili ile meşgul olan Semâsî Hazretleri, babası Seyyid Abdullah Efendi’nin tavsiyesi ile Mahmûd Encîrfağnevî Hazretlerine intisâb etti. Fağnevî Hazretleri de onu halîfesi Ali Râmîtenî Hazretlerine havâle etti.[1]

Semâsî Hazretleri, üstâdıyla birlikte Hârezm’e gitti, seyr u sülûkünü tamamlayıp onun halîfelerinden biri oldu. Sonra Semâsî köyüne dönüp feyizli sohbetleriyle halkı irşâda başladı.[2] Sohbetlerden istifâdenin âdeta birinci şartını ifâde sadedinde:

“Hayâ sahibi, gayretli kişi, (sohbette) her sözü kendi üzerine alıp bir ders çıkarır.”[3] buyururdu.

Muhammed Baba Semâsî Hazretleri gaybet ve istiğrak hâli kuvvetli bir Hak dostu idi. Sîmâsı çok nûrânî idi. Tesirli bir nazara, keskin bir görüşe ve derin bir hissiyâta sahipti.

Bahâüddîn Nakşibend Hazretlerinin doğumuna yakın bir zamanda Semâsî Hazretleri müridleriyle birlikte Kasr-ı Hinduvân köyünden geçmiş ve yanındakilere:

“–Bu topraktan bir yiğit kokusu geliyor! Yakında burası Kasr-ı Ârifân olacak!” demişti.[4]

Bir müddet sonra, Baba Semâsî Hazretleri yine arkadaşlarıyla Kasr-ı Hinduvân’a uğradığında şöyle buyurdu:

“–O koku fazlalaştı. Hiç şüphem yok ki o yiğit dünyaya gelmiş ve bu yokluk yurdunu teşrîf etmiş olmalı!”

Bu müjdenin üstünden henüz üç gün geçmişti ki, dedesi, Bahâüddîn’i alıp, mübârek nazarlarıyla bereketlenmesi için Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin yanına getirdi. Semâsî Hazretleri:

“–Bu benim oğlumdur, biz bunu kabûl ettik.” dedikten sonra, yanında bulunan sûfîlere şöyle buyurdu:

“–Bir müddettir kokusunu aldığımız bu yiğit, yakında zamanın kutbu ve tarîkatin önderi olacaktır!”

Bu işaretten sonra halîfesi Seyyid Emîr Külâl Hazretlerine dönerek:

“–Oğlum Bahâüddîn’e şefkat gösteresin, sakın terbiyesini ihmâl etmeyesin! Eğer bu hususta kusur gösterirsen sana hakkımı helâl etmem!” buyurdu.

Emîr Külâl g hemen ayağa kalkıp ellerini göğsünün üzerine koyarak büyük bir hürmetle:

“–Hocamın vasiyetinde kusur edersem nâmerdim!” dedi.[5]

NAKŞİBEND HAZRETLERİNİN DUASI

Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri takrîben on sekiz yaşına gelince dedesi onu evlendirmek istedi ve onu Semâsî köyüne gönderip Baba Semâsî Hazretlerini Kasr-ı Ârifân’a dâvet etmesini istedi. Hâce Bahâüddîn Hazretleri bu hâdiseyi şöyle anlatır:

“Evleneceğim zaman dedem beni Baba Semâsî Hazretlerini nişan merâsimine dâvet etmek üzere gönderdi. Hazret’in evimizi bereketlendirmesini arzu etti. Semâsî Hazretleri ile müşerref olduğum zaman müşâhede ettiğim ilk kerâmet şu idi:

O gece, dinlemiş olduğum sohbetin feyziyle bende bir hâl meydana geldi. Kalkıp mescide gittim, iki rekât namaz kılıp başımı secdeye koydum. Huşû içinde Allâh’a yalvardım. O an dilimden şu duâ çıkıverdi: «İlâhî! Belâ yükünü çekmek, sıkıntılara katlanmak ve muhabbetin mihnetine tahammül etmek için bana güç-kuvvet ihsân eyle!»

Sabah olunca Hâce Hazretleri’nin hizmetine vardım. Şöyle buyurdular:

«–Evlâdım, duâda şöyle söylemek lâzımdır: “İlâhî, bu zayıf kulunu, fazl u kereminle râzı olduğun işlere muvaffak eyle!”

Eğer Hak Teâlâ, bir dostuna belâ gönderirse ona gereken kuvveti de lûtuf ve inâyetiyle ihsân eder, hikmetini ona açıklar. İnsanın belâ istemesi doğru değildir. Edep ve hürmette kusur etmemek lâzımdır.»

Daha sonra yemek hazırlandı. Yemeği yedikten sonra bana bir ekmek daha verdiler. İçimden; «Burada doyuncaya kadar yedik. Bir müddet sonra da eve ulaşacağız, bu ekmeğe ne lüzum var!» diye geçti.

Yola koyuldular, ben de tam bir hürmet hâliyle arkalarından yürüdüm. İçimde ne zaman ihtilâf vâkî olup zihnime farklı düşünceler gelse, «Evlâdım! Kalbi havâtırdan/menfî ve lüzumsuz düşüncelerden korumak lâzım!» buyuruyorlardı.

Yol üzerinde sevenlerinden birinin evine ulaştılar. Ev sahibi onu güler yüz ve hürmetle karşıladı. İçeri girince ev sahibinin sıkıntılı olduğunu gördüler.

«–Doğru söyle neyin var?» diye sorduklarında ev sahibi:

«–Bir miktar kaymak var, fakat yanına koyacak ekmeğim yok!» dedi. Semâsî Hazretleri bana dönerek:

«–O ekmeği getir, bak nasıl işe yaradı!» buyurdular.

Bu hâli müşâhede ettikten sonra, o muhterem zâta inancım daha da ziyâdeleşti.”[6]

MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERNİN VEFATI

Muhammed Baba Semâsî Hazretleri Kasr-ı Ârifân’a yaptığı bu ziyaretten bir müddet sonra, takrîben, hicrî 736 (m. 1335) senesinde vefât etti.

MUHAMMED BABA SEMÂSÎ HAZRETLERİNİN KABRİ NEREDEDİR?

Kabr-i şerîfleri, Buhâra yakınlarındaki Râmîten’in Semâsî köyündedir.

[1] Muhammed Tâlib, Matlabu’t-Tâlibîn, vr. 20b.

[2] Lâhûrî, Hazînetü’l-Asfiyâ, I, 545.

[3] Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 186.

[4] Kasr-ı Hinduvân, Hindliler veya Bekçiler Köşkü; Kasr-ı Ârifân da Ârifler Köşkü mânâsına gelir.

[5] Bkz. Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 38; Câmî, Nefahât, s. 526; Reşahât, s. 102; Muîneddîn Nakşbendî, Kenzü’s-Saâde, s. 698; Mecdüddîn Bedahşânî, Câmiu’s-Selâsil, s. 708.

[6] Câmî, Nefahât, s. 526-527; Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, a.g.e, s. 36-37.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları