Muhyî ve Mümît Ne Demektir?

Muhyî ve Mümît ne demektir? Kısaca anlamları nelerdir?

Yaşamak anlamındaki "h-y-y" kökünden türeyen muhyî varlıklara hayat veren, onları ölümünden sonra dirilten, canlandıran; ölmek anlamında "m-v-t" kökünden türeyen mümît ise, varlıkların hayatlarına son veren, öldüren demektir.

Muhyî isim şeklinde Kur'ân'da iki âyette (Rûm, 30/50; Fussilet, 41/39) geçmiş, mümît ise isim şeklinde Kur'ân'da geçmemiştir. Allah'ın bu vasfı Kur'ân'da daha çok "yuhyî ve yümît" fiilleriyle ifade edilmiştir.

İnsanlara, hayvanlara ve bitkilere hayat veren, yeryüzünü canlandıran, onları öldüren ve tekrar dirilten Allah'tır. Kur'ân'da Allah'ın hem insanları hem de diğer canlıları öldürmesi ve diriltmesinden söz edilmiştir: "Ölümü ve hayatı yaratan Allah'tır." (Mülk, 67/2); "O'ndan başka ilâh yoktur. O yaşatır ve diriltir..." (Duhân, 44/8); "O Allah ki sizi yarattı, sonra sizi rızıklandırdı, sonra sizi öldürecek, sonra (tekrar) diriltecek." (Rûm, 30/40); "Sadece biz yaşatır ve öldürürüz..." (Hicr, 15/23).

İnsanları yaşatan, öldüren ve dirilten Allah olduğu gibi diğer varlıkları yaşatıp öldüren de O'dur: "Allah'ın rahmetinin eserlerine bakın ki nasıl yeri ölümünden sonra diriltiyor? Şüphe yok ki O, ölüleri de diriltendir (muhyî). O her şeye gücü yetendir." (Rûm, 30/50); "O'nun varlığının delillerinden biri de (şudur:) Sen toprağı boynu bükük (kupkuru) görürsün, onun üzerine suyu döktüğümüz zaman, titreşir ve kabarır. Onu (yeri) dirilten Allah, elbette ölüleri de diriltir (muhyî'l-mevta). Çünkü O her şeye gücü yetendir." (Fussilet, 41/39).

Allah'ın yaşatması, diriltmesi ile ilgili olarak Kur'ân'da "ahyâ-yuhyî" fiili 48 defa, öldürmesi ile ilgili "emâte-yümîtü" fiili ise 21 defa kullanılmıştır: "Öldüren de O'dur, dirilten de O'dur." (Necm, 53/44).

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.