Mukabele Etmenin Taşıdığı Mana

HAYATIMIZ

Îmânın kemâli; “lâyıkına muhabbet, müstehakkına nefret”i gerektirir.

Bir kimsenin şahsına yapılan iyilik veya kötülüğe verdiği karşılığın hangi mânâya geldiği hakkında Fudayl bin Iyaz şöyle buyurmuştur:

“İhsâna ihsanla karşılık vermek onu mükâfatlandırmaktır. Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, onu cezâlandırmaktır. Kötülüğe iyilikle karşılık vermek, kerem ve cömertliktir. İyiliğe kötülükle karşılık vermek ise, alçaklık ve nankörlüktür.”

Mevlânâ Hazretlerinin gönlüne hitâben söylemiş olduğu şu sözleri bizler de gönüllerimize telkin etmeliyiz:

“Lûtuf merhemi ol; inciten diken olma! Kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan; kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma! Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol.”

ÎMÂNIN KEMÂLİ

Velhâsıl nefisten kaynaklanan ve aklı baştan gidererek insanı hata ve yanlışlara iten öfke, dizginlenmesi îcâb eden bir öfkedir. Ancak din, îman, ahlâk ve mâneviyâta karşı bir saldırı veya zulüm söz konusu olduğunda bîgâne ve umursamaz bir hâl içinde olmak, öfkeyi dizginlemek değildir. Bilâkis böyle bir davranış, derin bir gaflettir. Allah rızâsına nâiliyet için öfkeyi yenmek kadar, lüzûmu hâlinde Allah için öfkelenmek de ehemmiyetlidir. Zira îmânın kemâli; “lâyıkına muhabbet, müstehakkına nefret”i gerektirir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları