Mukadderat Ne Demek?
Mukadderât: Allâh tarafından ezelde takdir olunmuş şeyler, ileride meydana gelecek hâller ve olaylar, alın yazıları anlamlarına gelmektedir.
MUKEDDERAT KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Gibbons’un şu ifâdeleri de câlib-i dikkattir:
‘‘Otuz sene kadar bir müddet Murad Han, zamanının hiçbir devlet adamı tarafından fevkine geçilemeyen bir kiyâset ile Osmanlı mukadderâtını sevk ve idâre etmiştir.
*****
Hamd ü senâlar olsun Cenâb-ı Hakk’a ki, beni bu rütbeye kadar ulaştırdı. Yine mukadderât-ı ilâhiyye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla, beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lâzımsa öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i refîkım ve hayatım oldunuz. Hak Teâlâ Hazretleri’ne nihâyetsiz hamd ve sizlere sonsuz teşekkürler ederim.
*****
Mukadderâta Îman, Tevekkül ve Teslîmiyet
Îman esaslarından biri olan kader ve kazâya îman husûsu, Osmanlılar için ayrı bir mânevî takviye sadedindedir. Zira kader ve kazâya îman sâyesinde onlar, ne kazandıkları zaferlerle nefsânî bir tefâhür içinde gevşemiş, ne de bâzen kaybettikleri harplerle kendilerini helâk edercesine üzülüp yılgınlığa düşmüşlerdir. Bilâkis onlar, mukadderâta îman bereketiyle her şeyi Cenâb-ı Allah’tan bilerek hâdiseler karşısında Rab’lerine tevekkül ve teslîmiyet içinde olmuşlardır. Zaferler karşısında onu nasîb eden Allâh’a hamd eylemiş, mağlûbiyetler karşısında da sükûnetle sabır ve sebâta sarılarak hatâyı kendilerine izâfe etmişlerdir. Onlar için gâzilik de şehîdlik de azîz olduğundan her iki izzete de tâlip bir hâlde, istikrarlı bir hayat yaşamışlardır. Böylece Osmanlılar, asıl mağlûbiyet olan birtakım nefsâniyet girdaplarına yenik düşmemişler, şecâat ve cesaretlerini en ümitsiz zamanlarda dahî yitirmemişlerdir.
*****
Demetrius Cantimir de:
‘‘Türkler mukadderâta tam bir îman hissiyle dolu oldukları için, insanın, elmas kadar sağlam ve aşınmaz olsa bile kaderin hükmünden kurtulamayacağına inanırlar. İçlerinde hiçbir fert yoktur ki, her kulun ecelinin alnında yazılı bulunduğuna ve insan gözüyle okunamayacak olan bu mânevî yazının da Allâh’ın takdîriyle yazılmış olduğuna îman etmesin.’’ der.