Mukaddes Miras
Müslümnlara kalan en kıymetli miras hangisidir? Bu kıymetli ve mukaddes miraasa nası lsahip çıkabiliriz?
Mukaddes mîras, Hirâ’dan yükselen; «Oku!» emrinin aks-i sedâsıdır. Fert ve topluma şifâ ve rahmettir. İstikamet ve hidâyettir.
Bu mukaddes mîras, Sevr Mağarası’nda Hazret-i Ebûbekir’e, ondan altun bir silsile ile asırlara uzanan mârifet ve hakikat yoludur.
Bu mukaddes mîras, Vedâ Hutbesi’nden bize intikal eden sünnet-i seniyye nûrudur. Üsve-i hasenedir, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhteşem ahlâkıdır.
Bu en güzel mîrastan bîgâne kalmak ne büyük bir mahrumiyettir!
İstikbal endişesi ve birtakım dünyevî arzular sebebiyle; evlâtları Kur’ân kursları ve İmam Hatip okullarından uzak tutmak ve onları bu mânevî sofralardan mahrum bırakmak, neticesi çok acı bir zaaftır.
Esas kültür, Kur’ân ve Sünnet kültürüdür. Evlâtları ondan mahrum bırakmak, bu muazzam kültürü hafife almaktır. Bu da cehâletin ta kendisidir. İslâm kültürünü böyle hafife alan bir kişinin; «Ben Allâh’ı ve Rasûlullâh’ı seviyorum.» demesi de temeli olmayan, boş bir sözdür.
Bugün dünya modern bir câhiliyye dönemine girdi. Vicdanlar kurudu, duyarsız hâle geldi.
Aylardır kan ağlayan Gazze’deki zulmü yapanlar ve o zâlimleri destekleyenler; câhil, tahsilsiz kişiler değildir. Bilâkis; bu zulmü destekleyenler, gerek yurt içinde gerekse Avrupa’da, Amerika’da dünyevî tahsil görenlerdir.
İşte vahiyle buluşmayan bir kalbin hazin âkıbeti!..
Sorulacak sual şudur:
Hâl böyleyken bazı gafil mü’minler, neden bu tahsile heves ediyor?
İstikbal için mi?
İstikbâli lutfedecek olan, ancak Kâinâtın Hâlıkı’dır.
Tarih şâhittir ki, peygamberlerin, evliyânın, sâdık ve sâlihlerin izinden giden milletler ihyâ ve âbâd olmuşlar; zıddına gidenler ise insanlık haysiyetini kaybederek berbâd olmuşlardır.
Şüphesiz ki sözlerin en güzeli, Allâh’ın kelâmıdır. Hidâyet yolunun en güzeli, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek yoludur. En güzel mîras, bu mukaddes emânetin mâsum yüreklere tevzî edilmesidir.
Hadîs-i şerifte buyurulur:
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen ve öğretendir.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21)
Peygamberimiz; Tebük Seferi’nde, sancakları Kur’ân’a en çok ehemmiyet verenlere taşıtmıştır. Her zaman Kur’ân ehlini tercih etmiştir.
Yavrularımıza fânî varlık ve lezzetleri değil; eskimeyen, solmayan ve tükenmeyen bir saâdeti mîras bırakmalıyız. O da Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bize emânet olarak bıraktığı Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’dir. Bu mukaddes mîrâsın evlâtlarımıza intikalinde gösterilecek îtinâ büyük bir sadaka-i câriye olurken, bunun ihmâli ise her anne-baba için büyük bir âhiret felâketidir.
Çünkü bu mânevî mîrastan mahrum bırakılan her evlât, hesap günü ana-babasından dâvâcı olacaktır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Nisan, Sayı: 230