Mükatebe Nedir, Neden Yapılır?
Mükatebe ne demektir? Mükatebe Sözleşmesi neden yapılır? İşte İslam’ın emrettiği antlaşma; Mükatebe...
Köle, belli bir miktar üzerinden anlaşma yaparak (Mükâtebe) hürriyetine kavuşmak için müracaat ederse, efendinin bu talebi kabul etmesi ve hatta bu bedeli öderken kölesine maddî yardımda bulunması istenmiştir.[1] Bu durumda köleye çalışıp kazanma imkânı verilir, o da gerek kazanarak gerekse Müslümanlardan aldığı yardımlarla, anlaştığı bedeli ödeyip hürriyetine kavuşur. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“…Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) Mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen Mükâtebe yapın! Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin!..” (Nûr, 33)
Nitekim Selmân-ı Fârisî ile Ebü’l-Müemmil’in kitabet bedeli Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ve ashabın yardımıyla karşılanmış, Berîre’nin her yıl 1 ukıyye (40 dirhem) olmak üzere toplam 9 ukıyye altın tutarındaki kitabet bedeli Hz. Âişe c tarafından ödenmiş, Cüveyriye bint-i Hâris’in kitabet bedelini de Rasûlullah (s.a.v) vermiştir.[2]
İslâm, hür erkekten çocuk doğuran bir câriyenin ve çocuğunun hür olması prensibini getirmiştir.[3] Bütün bunlar o devrin içtimâî ve siyasî şartları dikkate alındığında çok mühim gelişmelerdir.
Hatta İslâm âlimleri zorlamayla, sarhoşken ve şaka yoluyla köle âzâd etmeyi bile geçerli saymışlardır. Diğer bir husus da şudur, beşerde aslolan hürriyet olduğu için, bir kişi hâkime mürâcaat edip hür olduğunu iddia etse hâkim, bu iddiayı yalanlayan kimse bulunmadıkça, diğer muâmelelerde olduğu gibi delil aramaksızın hemen hür olmasına hükmeder.[4]
Köle âzadı üzerinde bu kadar ısrarla durulması ve ona büyük mükâfâtlar verilmesi, insanoğlunun Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu ve Allah’a kul olarak yaratılan insanın kula kulluktan kurtarılmasının ehemmiyetini gösterir.
[1] Mükâtebe sözleşmesi yapan köle/câriye, efendisinin mülkiyetinden çıkmamakla birlikte sözleşmenin yapıldığı andan itibaren kendi adına çalışma, hukukî tasarruflarda bulunma, mallarının sahibi olma, çalışıp kazanç elde edebilmesi için yolculuğa çıkma hak ve salâhiyetlerini elde eder. Efendisinin onun üzerindeki tasarruf yetkisi sona erer, artık onu rehin veremez, ücretini almak üzere işçi yapamaz, kendisine hizmet etmeye, işçi olarak çalışmaya zorlayamaz, câriye ise istifraş edemez, malına ve canına verdiği zararı tazmin eder. Mükâtebin kitabet esnasında satın aldığı câriyesinden doğan çocuğu da kendisine tâbi olarak hür olur. Mükâteb alım satım, kiralama, rehin alıp verme vb. hukukî tasarruflarda bulunabilirse de bağış, vasiyet, vakıf gibi teberru mahiyetinde olan tasarruflar ve evlenme konusunda kısıtlılığı, taahhüt ettiği bedeli tamamen ödeyinceye kadar devam eder. (Prof. Dr. Fahrettin Atar, “Mükâtebe” mad., DİA, XXXI, 533)
[2] Buhârî, Mükâteb, 3, 4; Müslim, Itk, 6; Ebû Dâvûd, Itâk, 2; Ahmed, V, 443, 444; Aynî, Umde, XIII, 116.
[3] Nikâh akdi, ikisi de hür olan erkekle kadının şartlarına uyarak yaptığı, âile kurma ve cinsî yönden birbirinden faydalanma konulu bir sözleşmedir. Câriyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla elde etme...) bir hukûkî işlemdir ve bu hukûkî işlem, sahibi ile câriye arasında karı-koca gibi yaşama hakkını da vermekte, nikâh akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine de geçmektedir. Şu hâlde “Câriyelerle nikâhsız cinsel temas yapılırdı” gibi bir söz saptırma niyeti veya cahillikten kaynaklanmaktadır. (http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0269.htm)
[4] Bkz. İ. Hakkı İzmirli, Anglikan Kilisesine Cevap, sad. Fahri Unan, Ankara 2004, s. 109-110.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları