Mukim Ne Demek?

Mukim ne demek? Mukim ne anlama geliyor? Mukim kime denir?  Lügat anlamı ve ilgili örnek cümleler...

Mukim: İkâmet eden kimse, oturan, yerleşik, yerleşik düzende yaşayan kimse anlamlarına gelmektedir.

MUKİM KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Efendimiz (s.a.v), teheccüde çok ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Gerek mukim iken, gerekse sefer hâlindeyken onu hiç ihmâl etmemiş, çok sevdiği güzîde sahâbîlerini de bu ibâdete teşvik etmiştir.

Nitekim bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Ümmetimin en şereflileri, hamele-i Kur’ân (yani Kur’ân hizmetinde bulunan hâfızlar) ve devamlı olarak gece ibadetine kalkanlardır.” (Münâvî, I, 522)


Kurban Bayramı’nın Arefe günü sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 vakitte, yalnız başına veya cemaatle kılınan farz namazların arkasından birer defâ:

“Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi’l-hamd”

diyerek tekbîr getirmek, erkek-kadın, imam-cemaat, mukim-misâfir her müslümana vâciptir. Buna teşrîk tekbîrleri denir. (Muvatta, Hac, 205.)


İslâm ordusunun yolculuğu son derece meşakkatli geçiyordu. Sıcak bunaltıcı idi. Üç kişiye bir deve düştüğünden, ashâb sırayla deveye biniyorlar, bu da bir hayli sıkıntı veriyordu. Bir hurmayı iki kişi bölüşüyordu. Bâzen su bulmakta güçlük çekiliyordu. Bu yüzden abdest alırken, âzâlar bir defâ yıkanmaktaydı. Mestler üzerine mukimlerin bir, seferî sayılanların üç gün meshetmesi emredildi. Bir ara Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- duâ buyurdular ve sâdece İslâm askerinin bulunduğu yere yağmur yağdı.


“Göklerin ve yerin mülkü Allâh’ındır. Allâh her şeye kâdirdir.” (Âl-i İmran, 189)

Bu âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı vechile mülk, gerçekte ne fertlerin ne de toplumundur. Mülk hakîkatte Allâh’a âittir. Zîrâ insanlar, Cenâb-ı Hakk’ın mülkünde yaşar, O’nun verdiği rızıkla merzuk olurlar. Onlara verilen ise, mülkün sadece belli bir süreyle tasarrufundan ibârettir.

Bir şâir bunu şöyle ifâde eder:

Cümle halk ehl-i sefer âlem misâfirhânedir

Hiç mukim âdem bulunmaz bir acîb kâşânedir

Bir kefendir âkıbet sermâyesi şâh u gedâ

Pes buna mağrûr olan mecnûn değil de yâ nedir?


Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kul yolculuğa çıkar yahut hastalanırsa Allah, ona mukim ve sıhhatli iken yaptığı amellerin benzerini yazar.” (Buhârî, Cihâd, 134; Ahmed, IV, 410, 418)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.