Mülkün Sahibi Kimdir?

Mü’min gönüller, kendisinden malca daha aşağıda olanların kendi malına ilâhî bir hükümle, yani mülkün sahibinin tâlimâtı çerçevesinde «bir hak» ile ortak olduğunun idrâki içinde olmalıdır. Hiçbir emânetçi, elindeki emânetin gerçek sahibinin onu değerlendirme noktasındaki tâlimâtına karşı; «Bunlar benim, hepsini ben kazandım; ister veririm ister vermem!» diyemez. Eğer demeye cür’et ederse Kārun’da olduğu gibi Allah onu hazineleriyle beraber yerin dibine geçirir.

Mülkün sahibi Allah; kötü emanetçiyi, yani niyeti bozup da malın sahibinin kendisi olduğunu zanneden bedbahtı sevmez. Onu cezalandırır. Ona gerçeği er-geç öğretir. Yaşarken öğrenemeyenler, kabirlerinde idrâk ederler ki meğer hakikatte bir iğnenin bile sahibi değillermiş! İşte mezarlıklar… Nice trilyonerler orada eli-avucu bomboş yatıyor. Yanında dünyadan sadece bir kefen var. O da çürüyüp gitmiş vaziyette. Sahiplik iddiâ ettiği hiçbir şey artık elinde değil. Şunu unutmamak lâzım ki, toprağın sînesine ancak müsbet veya menfî amellerimizle gömüleceğiz.

Orada o kabirlerde sadece mülkü, onun gerçek sahibinin tâlimat-nâmesine göre değerlendirenlerin eli-avucu dolu. Onlara mülk sahibi, orada da ihsân etmekte.

Velhâsıl iyice idrâk etmeliyiz ki; kul, Cenâb-ı Hakk’ın mülkünde sadece bir emanetçidir.

KUL SADECE BİR EMÂNETÇİ

Eğer kul, emâneti kullanırken hakikî sahibin rızâsına uygun davranmazsa hırsız ve ahlâksız hükmünde olur ve âhiret hesabı, ebedî ceza ile neticelenir.

Maalesef bu gerçekten, yani sadece bir emânetçi olduğundan habersiz olan insanlık; geçtiğimiz asırlarda mülkün gerçek sahibinin fert mi toplum mu olduğu münakaşaları içinde nice ömürler, nefesler ve canlar tükenmiştir.

KOMÜNİST VE KAPİTALİSTLER

«Mülkün sahibi toplumdur.» diyen komünist, sosyalist ideolojiler; zulümler ve ahlâksızlıklar içinde iflâs ederek yavaş yavaş insanlık sahnesinden çekilirken; «Mülkün sahibi ferttir.» diyen kapitalizm ve liberalizm de; «Altta kalanın canı çıksın!» acımasızlığının adresi olarak insânî ve içtimâî, hattâ son zamanlarda iktisâdî krizler içerisinde bocalamaktadır.

Hâlbuki; insanlığa selâmeti, huzuru getiren güzel dînimiz, insanın madde karşısındaki durumunu en güzel şekilde ortaya koymuştur. Demiştir ki:

Mülkün gerçek sahibi Cenâb-ı Hak’tır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2009 Ay: Mayıs Sayı: 51

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.