Mü’min Kardeşimiz İçin İstiğfar
Mü’minler, kendi günahlarına tevbe ettikleri gibi, diğer kardeşlerinin affedilmesi için de istiğfar ederler.
Kur’ân’da meleklerin ve Peygamber Efendimiz’in mü’minler için af dilediği haber verilir.[1] Bu sebeple mü’minler de, kendi günahlarına tevbe ettikleri gibi, diğer kardeşlerinin affedilmesi için de istiğfar ederler. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Bunların ardından gelenler şöyle derler: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!».” (Haşr, 9-10)
“ALLAH’A DUA EDİNİZ”
Bunun güzel bir misalini Yezid bin Esam (r.a) şöyle anlatır:
“Şam ehlinden güçlü kuvvetli, nüfuz sahibi bir kimse vardı. Zaman zaman Hz. Ömer’in yanına gelirdi. Bir ara Ömer (r.a) o kimseyi göremez oldu. Çevresindekilere:
«–Falan zât ne yapıyor, artık görünmez oldu?» dedi.
«–Ey Mü’minlerin Emîri! O kendisini şaraba verdi» dediler. Hz. Ömer hemen kâtibini çağırıp:
«–Yaz! Ömer bin Hattâb’dan falan kimseye... Sana selâm olsun! Kendisinden başka ilâh olmayan, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı çetin ve ihsânı bol olan Allah’a hamd ederim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur, dönüş ancak O’nadır» dedi.
Ömer (r.a) mektubu yazdırdıktan sonra arkadaşlarına dönerek:
«–Allah’a yönelmesi ve Allah’ın tevbesini kabul buyurması için kardeşinize dua ediniz!» dedi.
O zât Hz. Ömer’in mektubunu alınca «Allah günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı çetin olandır»[2] cümlesini tekrar tekrar okudu:
«–Allah beni hem azabı ile korkutmuş, hem de günahlarımı affedeceğini vaadetmiş» diyerek ağladı ve güzelce tevbe etti. Hz. Ömer bunu haber alınca arkadaşlarına:
«–İşte böyle yapınız! Bir kardeşinizin yoldan çıktığını, günaha saplandığını gördüğünüzde onu doğru yola getirmeye, Allah’ın affına güvendirmeye çalışınız. Tevbesini kabul buyurması için de Allah’a dua ediniz. Kendisine beddua ederek aleyhinde şeytana yardımcı olmayınız» dedi.” (İbn-i Kesir, Tefsir, IV, 76; Ebû Nuaym, Hilye, IV, 97-98)
[1] Mü’min, 7-9; Şûrâ, 5; Âl-i İmrân, 159; Nisâ, 64; Muhammed, 19; Münâfikûn, 5.
[2] Bu cümle Mü’min sûresinin 3. âyetinden alınmıştır. Bu sebeple o zât sonraki sözünde Allah’ın kendisini hem korkuttuğunu hem de af vaadiyle rahatlattığını söylemektedir.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
YORUMLAR