Mü'min Suresi 50. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'min Suresi 50. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 50. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 50. Ayetinin Arapçası:

قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟

Mü'min Suresi 50. Ayetinin Meali (Anlamı):

Cehennem bekçileri: “Size peygamberleriniz apaçık deliller getirmemiş miydi?” diye soracaklar, onlar da: “Evet, getirmişlerdi, fakat biz inkâr etmiştik” diye cevap verecekler. Bunun üzerine bekçiler: “Madem öyle, biz değil, kendiniz Allah’a yalvarın! Ama bilin ki, kâfirlerin yalvarmaları boşa gitmeye mahkûmdur” diyecekler.

Mü'min Suresi 50. Ayetinin Tefsiri:

Ebu’d-Derdâ (r.a.)’den rivayete göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Cehennemlikler üzerine açlık belası salınacak, öyle ki bu açlık, içinde bulundukları azaba denk gelecek. Açlıktan kur­tulmak için imdat dileyecekler, bu sefer onlara ne doyuran, ne de açlığa kar­şı bir faydası olan ضَر۪يعٌ (darî‘) denilen yiyecek verilecek. Onu yiyecekler, fakat on­lara hiçbir faydası olmayacak. Yine imdat dileyecekler, bu sefer onlara bo­ğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilecek ve bu boğazlarına tıkanıp kalacak. Dünyada iken boğazlarına tıkanan lokmaları suyla aşağı doğru indirdikleri­ni hatırlayacaklar. Bu sefer imdat dileyerek kendilerine içecek bir şeyin ve­rilmesini isteyecekler. Bu sefer onlara kancalar ile kaynar su geti­rilecek. Bu kaynar su yüzlerine yaklaştırıldığında yüzlerini yakıverecek. Karın­larına ulaştığında bağırsaklarını ve karınlarında bulunan ne varsa her şeyi pa­ramparça edecek. Bu sefer meleklerden yardım isteyecekler ve aralarında bu âyetlerde yer alan konuşma geçecek.” (Tirmizî, Cehennem 5/2586)

Meleklerin, “kendiniz yalvarın” sözünde, onların dualarına icâbet edilebileceği konusunda bir ümit verme kastı yoktur. Bununla kâfirlere asla şefaat etmeyeceklerini haber verirler. Bir de artık dualarının kabul edilebileceği gibi bir düşünceyi tamamen unutmalarını telkin ederler. Ne kadar yalvarsalar da boşunadır. Çünkü bu, yapılması gereken bir zamanda yapılmamıştır.

Bütün bunlar inkârcıları bekleyen hazin âkibetler, tahammülü imkansız acı felâketlerdir. Peygamberlerin ve onlara inananların durumu ise elbette farklı olacaktır:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 50. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.