Mü'min Suresi 75. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'min Suresi 75. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 75. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 75. Ayetinin Arapçası:

ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ

Mü'min Suresi 75. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Bu duruma düşmenizin sebebi; dünyada harama-helâle, hakka-hukuka dikkat etmeden zevklere dalıp şımarmanız ve küstahça böbürlenip durmanızdır!”

Mü'min Suresi 75. Ayetinin Tefsiri:

Bunların varacağı yer cehennem olacaktır. Burada onların cehennemdeki acıklı hallerinden bir manzara sunulur: Boyunlarında demir halkalar, el ve ayaklarında zincirler… Susadıklarında zorunlu olarak su isteyecekler. Zebânîler onları zincirlerinden sürükleyerek kaynar sular akan çeşmelere götürecekler. Kaynar sudan içtikten sonra tekrar ateşe götürülüp orada cayır cayır yanmaya devam edecekler. 72. âyette geçen يُسْجَرُونَ  (yüscerûn) kelimesi, tandırın odunla doldurulup tutuşturulması mânasına gelir. Zaten ateşe girip ateş tarafından çepeçevre kuşatılan ve karınları ateşle doldurulan kimseler, en acı ve en yakıcı bir azapla azaba uğratılmışlardır. Burada cehennemliklerin ateşin içinde oldukları halde her defasında onun ateşle doldurulup yakılacakları haber veriliyor. Bu durum, cehennemliklerin birbirinden beter türlü türlü azaplara uğratılacaklarını ve bir renkten diğerine girip duracaklarını gözler önüne sermektedir.

Onlar için bir diğer azap sebebi de taptıkları putlar olacak. Çünkü dünyada umutlarını bağladıkları putlarından orada bir fayda göremeyecekler. Sonunda putların asla tapılmaya değer varlıklar olmadığını ve onlara yaptıkları ibâdetin boş olduğunu itiraf edecekler.

Bütün bunların altında yatan mânevî hastalık ise, âhireti unutarak dünya nimetleriyle şımarmak, mal ve evladın çokluğuna bel bağlayıp aşırı sevinmek ve böbürlenmektir. Azgınlaşıp haddi aşarak peygamberlerin çağırdığı gerçeklere boyun eğmemektir. Neticesi ise cehennem kapılarından ebedî azaba giriş yapmaktır.

Burada dünyevi arzu ve isteklerden her birinin gerek dünyadaki nefis cehenneminin kapılarından gerekse âhiretteki ateş cehenneminin kapılarından bir kapı olduğuna bir işaret vardır. Bu bakımdan, nefsânî arzuların, dünyalık süslerin ve dünyanın yaldızlı, cafcaflı şeyleriyle böbürlenmenin bırakılması gerekir ki böylece cehennemin kapıları kesin olarak yüzümüze kapanabilsin.

Yine burada kibirlenmek tenkid ediliyor. Öyle ise bunun muhakkak zıddıyla tedavi edilmesi gerekir ki o da tevazudur. Hikmet ehli bir zat, tevazuun ehemmiyetini bir misalle şöyle anlatır:

Çayırdaki otlar: “Bizi, bir an bile Allah’a karşı gelmeyen hayvanlar yiyor, dolayısıyla ben senden daha hayırlıyım” diyerek ağaca karşı böbürlenmiş. O da “Hayır ben daha hayırlıyım. Baksana benden de meyveler çıkıyor ve müminler bunları yiyor” demiş. Kamış ise tevazu göstererek: “Bende hiç hayır yok. Beni ne hayvanlar ne de insanlar yiyebiliyor!” demiş. İşte böyle tevazu göstermesi üzerine Allah da onun içinde en tatlı şey olan şekeri yaratmış. Ancak kamış, Allah’ın içine koyduğu bu tada bakarak kendinde bir büyüklük vehmedince Allah da ondan kamış başı çıkarmış ve insanoğlu bundan süpürge yapmış ve pisliklerini onunla süpürüp temizlemeye başlamış. İşte ilâhî teklife muhatap olmayan varlıkların durumu böyle olursa, insan gibi mükellef varlıkların halini teemmül etmek gerekir.

O halde:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 75. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.