Müminin Derdi
Bir mü’min; gönlünün dertli olmasını istemezse, dertli gönülleri dertlerinden kurtarmalı, her zaman garip, yetim, yoksul ve muhtaçların yanında ve bütün mahlukâtın yardımında olmalıdır. Kalbini, dertli ve ıztıraplı yüreklerin ve yorgun gönüllerin huzur bulduğu bir rahmet dergâhı hâline getirmelidir.
Bütün insanlık için en mükemmel üsve-i hasene/örnek şahsiyet olan Resûlullah Efendimiz’in en büyük derdinin, gönlü kırıkları bulup onların derdine derman olabilmekti. Nitekim Efendimiz hiçbir zaman; “Ben Peygamberim!” diyerek insanların kendisine gelmelerini beklememiş, hiçbir zaman kendi köşesine çekilmemiştir. Garip, yetim ve muzdariplerin sıkıntılarını yüreğinin en derinlerinde hissetmiş, onlara sürekli sabır ve mukâvemet aşılayarak ayakta kalmalarını, hayatın med-cezirleri karşısında muvâzeneyi korumalarını telkin etmiştir.
Ebû Üsame (r.a.) anlatır:
“Peygamberimizin sözleri Kur’ân’dı. Çok zikreder, hutbelerini kısa tutar, namazını uzun kılardı. Bir yoksulun, bir bîçârenin işini görmek için onunla birlikte yürümekten ar etmez, bilâkis haz duyardı.”
Efendimiz, ezâ, cefâ ve hattâ işkencenin sıradan bir hâle geldiği Mekke’de tebliğin ilk yıllarında ashâbıyla birlikte pek çok eziyetlere mâruz kalmıştır. İki-üç yıl devam eden abluka yıllarını ashâbıyla birlikte göğüslemiştir. Açlığı, korkuyu, hicret ve nihayet savaşları onlarla birlikte yaşamış, hendeği birlikte kazmıştır. Bütün bunları da, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine ve rızâsına nâil olmak için yapmıştır.
Müʼmin bir kulun en mühim derdi, hiç şüphesiz ki âhiret selâmetidir. Bu selâmet ve saâdetin yolunu da, şu hadîs-i şerîf ne güzel hulâsa etmektedir:
“Bir kimse, bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyâmet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir.
Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah Teâlâ da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir.
Bir kimse, bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter.
Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah Teâlâ da o kulun yardımındadır...” (Müslim, Zikr, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
Kaynak: ONT Tashihli, Şebnem Dergisi, Sayı: 163
YORUMLAR