Mü’minin İki Kalbi Olur

Dünyevî meselelerde korku ve muhabbet, bir kalpte birleşmez. Fakat mâneviyatta durum farklıdır. Kâmil bir mü’min, Cenâb-ı Hakkʼın sayısız nîmetlerinin tefekküründe derinleştikçe, gönlü muhabbetullah ile dolar.

Lokman -aleyhisselâm- buyurur:.

Yavrucuğum! Mü’minin iki kalbi olur, biriyle ümit besler, diğeriyle korkar.” [1]

[Dünyevî meselelerde korku ve muhabbet, bir kalpte birleşmez. Fakat mâneviyatta durum farklıdır. Kâmil bir mü’min, Cenâb-ı Hakkʼın sayısız nîmetlerinin tefekküründe derinleştikçe, gönlü muhabbetullah ile dolar. “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1) emrine itaat ederek, muhabbet nazarıyla baktığı her varlık vesîlesiyle, kalben Cenâb-ı Hakkʼa vâsıl olur. Bu yakınlık ve dostluğu kaybetmemek için de, müstesnâ bir titizlik gösterir. Allâhʼın muhabbetini zedeleme endişesiyle âdeta yüreği titrer.

Peygamberler ve evliyâullâhın hayatları, bu hâlin zirve tezâhürleriyle doludur. Nitekim Allâh’ın Halîl’i olan İbrahim -aleyhisselâm- bile, bu endişeyle Rabbine;

(Kulların) diriltilecekleri gün beni mahcup etme!” (eş-Şuarâ, 87) niyâzında bulunmuştur.

KULLUK DENGESİ

Havf ve recâ, yani korku ve ümit, müʼminin kalbinde dâimâ bulunması gereken bir kulluk dengesidir. Yani mü’minin kalbinde, Allâh’ın rızâ ve muhabbetinden mahrum kalarak gazabına dûçâr olma korkusuyla; O’nun sonsuz rahmet ve mağfiretine nâil olabilme ümîdi, dâimâ dengeli bir şekilde mevcut olmalıdır. Mü’min, son nefesine kadar bu kalbî âhengi muhafaza etmelidir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde, Cennetʼe bir karış kala ilâhî azâba dûçâr olanlar ve bunun aksine, Cehennemʼe bir karış kala ilâhî rahmete mazhar olanlar haber verilmektedir.

Yani son nefeste kimin îmanla selâmet bulacağı meçhuldür. Bu hususta peygamberler ve onların müjdelediklerinin dışında hiç kimsenin bir garantisi yoktur. Bununla birlikte âyet-i kerîmede:

“Ey îmân edenler! Eğer siz Allâh’a (O’nun dînine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyrulmaktadır. Bu itibarla mü’min, son nefeste îman selâmeti için hem hayatı boyunca rızâ-yı ilâhî istikâmetinde gayret etmeli, hem de Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine nâil olabilme ümidiyle duâ ve ilticâ hâlinde bulunmalıdır.

Nitekim Yûsuf -aleyhisselâm- da;

“…(Ey Rabbim!) Beni müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) niyâzıyla Cenâb-ı Hakk’a ilticâ hâlinde olmuştur.]

[1] Ahmed, ez-Zühd, s. 87, no: 537.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.