Müminin Konuşması Nasıl Olur?

Îman; Allâh’a samimî bir muhabbetle bağlılıktır.

Mü’minin Allâh’a vuslat yolunda en büyük sermâyesi, muhabbetidir. Fakat davranışlara intikal etmeyip sözde kalan bir muhabbet, tek başına kâfî değildir. Muhabbetin kâmil neticesi, edebe riâyetle elde edilebilir.

Edep ise, rûha ferahlık veren bir gül kokusu gibidir. O kokunun, mü’minin gönül dokusuna güzelce nüfûz etmesi ve hayâtının her safhasında hissedilmesi îcâb eder. Ne zaman ki davranışların hâkim vasfı edep hâline gelir, bu aynı zamanda îmânın kemâlinin de tescîli demektir.

ÎMAN NEDİR?

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri’nin ifâdesiyle:

“Aklım, kalbime; «Îman nedir?» diye sordu. Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek dedi ki: «Îman, edepten ibârettir!»”

Dolayısıyla Hak dostu kâmil mü’minlerin her hâl ve davranışı, yüksek bir edep ve nezâket tâlimidir. Rabbimiz de Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği ölçülerle bizleri kulluk edebine dâvet etmektedir.

EDEP NUMUNESİ

Edep kâidelerine tâbî kılınması gereken beşerî davranışlarımızın başında “konuşma” gelir. Konuşma, kişinin aklî ve kalbî seviyesini, îmânî ve ahlâkî durumunu gösteren mücellâ bir ayna gibidir. Nitekim büyükler; “İnsan, dilinin altında gizlidir.” demişlerdir. Dolayısıyla, ince ruhlu ve zarif bir mü’minin konuşması da nâzik ve edepli olur. Şu hâdise, buna ne güzel bir misaldir:

Kubâs bin Üşeym (r.a.) :

“–Ben ve Hazret-i Peygamber (s.a.s.) Fil Senesi’nde doğduk.” der.

Osman bin Affân (r.a.) ona:

“–Sen mi daha büyüksün, yoksa Peygamber Efendimiz (s.a.s.) mi?” diye sorar. O mübârek sahâbî, şu edep numûnesi karşılığı verir:

“–Peygamber benden çok çok ve târife sığmaz derecede büyüktür. Doğumda ise ben O’ndan eskiyim...” (Tirmizî, Menâkıb, 2/3619)

İşte örnek nesildeki rûh inceliğinin, lisâna aksetmiş bir hâli... Düşünmek îcâb eder ki, bu kadar nâzik, zarif ve ince bir lisan kullanmayı telkin eden gönül hassâsiyeti; hangi terbiyenin, hangi eğitimin mahsûlüdür?..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

EDEPLE GELENİN BOŞ DÖNMEDİĞİ KAPI

Edeple Gelenin Boş Dönmediği Kapı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.