Mü'minin Ülfeti

Peygamber Efendimiz’in “Mü’min ülfet eden ve ülfet edilen kimsedir” ifadesinden hareketle denilebilir ki, ülfetle iman arasında ciddi bir ilişki söz konu sudur. İmandaki keyfiyet, ülfetteki ufku ve kaliteyi belirler diyebiliriz.

Müminin ülfeti, sadece insanlarla sınırlı değildir. İman öyle bir bağdır ki, kişiyi önce Allah’a, sonra da O’nun adına tüm varlığa bağlar. Mü’min her şeyden önce, Allah’a karşı ülfet ve ünsiyetin derdine düşen bir gönle sahiptir. O’nunla ülfeti dostluk kıvamına ulaştırmak, mü’minin yüce bir ufku olmak durumundadır. Bu yöndeki ülfet arayışının keyfiyeti kadar, tüm varlıkla ülfet etme ve ülfet edilme özelliği de gelişir. Sonunda öyle bir noktaya erişilir ki, müseccel Allah düşmanları dışında tüm varlıkla; meleklerle, insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle ve hatta dağlar ve taşlar ile ülfet kurulmaya başlar. Bu sevgi ve dostluk çemberine sahip bir ülfet erinin duyacağı haz ve lezzet, herhalde her türlü tavsifin üzerinde olacaktır. İşte bu hal, daha dünyada iken cennetin neşe ve huzurundan gönül ikliminde rayihalar esmesine vesile olacaktır. İslam, işte böyle bir “dârü’s-selâm” davetidir.

HER NİMETİN KAYNAĞI

Her nimetin yegane kaynağı Mevlâ olduğu gibi, ülfet etme ve edilme nimetinin kaynağı da yine O’dur. Bu gerçek ayet-i kerimede şöyle bildirilir:

“(Ey habibim) Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini ülfet ettiremezdin; fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı.” (Enfal Sûresi, 63)

Ülfetin ikrâm-ı ilâhî olduğuna yakinen inanan Allah Resülü -sallallahu aleyhi ve sellem- dularında sık sık: “Ey Allahım! Kalplerimiz arasına ülfet ver. Aramızı düzelt. Bizi selâmete çıkaracak yollara ilet!”32 niyazında bulunmuştur.

ÜLFETİN VARLIĞI

Ülfetin varlığının en güzel alametlerinden biri de hilm ehli olmaktır. Hilm, yumuşak huylu ve uysal olmak anlamındadır. Ehlullâhın beyanına göre harama girmemek şartıyla hilm ehli olmak, rızâ makamından da üstün bir haldir.

32) Ebû Dâvud, Salat, 177-178/969; Hâkim, Müstedrek, I, 397/977.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.