Müminler Bir Vücudun Azaları Gibidir!
Ümmet bilincine sahip her mümin kendi imanı kadar kardeşinin de imanını düşünmelidir. Bu bağlamda üzerimize düşen görevler nelerdir? Diğer kardeşlerimiz için neler yapabiliriz?
Îman nîmetinin insana kazandıracağı en mühim hasletlerden biri, şüphesiz ki «merhamet»tir. Merhamet, mü’minin kalbinde hiç sönmeyen bir ateş gibidir. Bizi Rabbimizʼe yaklaştıran ilâhî bir cevherdir. Merhamet, insanı hodgâmlıktan diğergâmlığa sevk eden îmânın bir lûtfu ve meyvesidir. Zîrâ îman nîmeti gönülde kemâle erdikçe, îmandan mahrumlara, yoksullara, gariplere, yalnız yaşayanlara, çeşitli dert ve sıkıntılara müptelâ olanlara acıma hissi artar, onlar için gösterilecek gayret de ziyâdeleşir. Bundan dolayı olgun bir mü’minin rûhu, etrâfında hidâyet dâveti bekleyen, bin bir iptilâlara mâruz, himâyeye muhtaç insanlar varken, sırf kendi îmânı ile tesellî bulamaz.
Mü’min, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi derin, hassas, ince ruhlu, diğergâm, merhametli, müşfik ve cömert olmalıdır. Toprağına merhamet tohumu serpilmeyen ülkeler, istikbâlde mâtem ülkesi olmaya mahkûmdur.
Hepimiz, âhiret yolculuğuna çıkmış fânî yolcularız. Bunu inkâr etmek, gözlerini yumup Güneşʼi inkâr etmek kadar akla, mantığa ve vicdâna zıt bir keyfiyettir. O hâlde, hayatı bu hakîkat istikâmetinde tanzîm etmek de, aklî, mantıkî ve vicdânî bir zarûrettir.
Bu fânî yolculuğumuzda, sâhip olduğumuz nîmetleri sırf nefsimize sarf etmeyerek, muhtaç olanların irşâdına da gayret göstermek, dînî ve vicdânî vazifelerimizin en mühimlerinden biridir. Zîrâ insanları hakka, hayra, fazîlete ve îmâna dâvet etmek; onların kötülüklerden uzaklaşmalarına yardımcı olmak; ahlâk zaafına uğrayıp rezâlet çukurlarına ve küfür karanlıklarına düşmemeleri için gayret göstermek, dünyâ ve âhirette kulu Cenâb-ı Hakk’a yakınlaştıran en hayırlı vazifelerin başında gelir.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hüdayinin Ziyafet Sofrasından, Erkam Yayınları