Mü’minleri Birleştiren Unsur

Müslümanların îtikadları tevhîd üzere, ibâdetleri birlik ve beraberlik esâsına dayalı, muâmeleleri de “ittihâd”ı, yâni birliği temin maksadına mâtuftur.

Mü’minler günde en az kırk defâ, “Ancak Sana ibâdet ederiz ve ancak Sen’den yardım isteriz.” (el-Fâtiha, 5) diyerek bir bütün olduklarını, birlik ve beraberlik içinde hareket ettiklerini, Allah Teâlâ’ya arz etmektedirler. Cenâb-ı Hak da kullarını şöyle îkaz buyurmaktadır:

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilâf edenler gibi olmayın. İşte onlar, evet onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân, 105)

VEDA HUTBESİ’NDEN ÖĞÜTLER

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerek Vedâ Hutbesi’nde gerekse son günlerinde ümmetine tekrar tekrar tembihte bulunmuş, kendisinden sonra ayrılığa düşerek birbirleriyle çekişmemelerini emretmiştir.[1] Zîrâ birlikte rahmet ve bereket vardır. Allâh’ın lütuf ve nusret eli cemaatle beraberdir. Cemaatten ayrılan, Cehennem yoluna ayrılmış olur.[2]

ALLAH İÇİN SEVEN MÜ’MİNLER

Bu sebeple, Cenâb-ı Hakk’a çokça duâ edip kalplerimizi te’lîf etmesi niyâzında bulunmalıyız. Zîrâ kalplerin ülfeti, kıymetini hakkıyla takdîr etmekten âciz kaldığımız çok büyük bir nîmettir. Nitekim Abdullah bin Mes’ûd’dan -radıyallâhu anh- rivâyet edildiğine göre şu âyet-i kerîme, birbirini Allâh için seven mü’minler hakkında nâzil olmuştur:

(Allâh), onların kalplerini birleştirip birbirlerine ısındırdı. Yoksa Sen yeryüzünde ne varsa hepsini sarf etseydin bile, yine de onların gönüllerini te’lîf edemez, birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, Azîz’dir, Hakîm’dir.” (el-Enfâl, 63) (Taberî, Tefsîr, X, 48)

[1] Bkz. Buhârî, Hac 132, İlim 43, Megâzî 77, Diyât 2, Edâhî 5; Müslim, Îmân 118-120, Kasâme 29.

[2] Bkz. Tirmizî, Fiten, 7.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

40 SAYISININ SIRRI NEDİR?

40 Sayısının Sırrı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.