Mü'minlerin Sakınması Gereken En Önemli Tehlike

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan cuma hutbesinde, "Şiddet ve terörle kalplerimize korku salınmaya çalışılıyor. Bu zorluk zamanlarında biz müminlerin sakınması gereken en büyük tehlike ise ümidin kaybedilmesidir." ifadelerine yer verildi.

Türkiye genelindeki tüm camilerde, Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan "Allah'ın yardımı müminlerle beraberdir" konulu cuma hutbesi okundu.

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Sizden her biriniz, öleceği güne kadar Allah’a hüsn-i zan besleyerek ümitvar olmaya devam etsin.” 2

Kardeşlerim!

İlk Müslümanların “zorluk yılları” adı verilen dönemleri olmuştur. Öyle ki bu zorluk yıllarında Mekkeli müşrikler, Müslümanları meşakkatle dolu boykot yıllarını yaşamaya maruz bıraktılar. Onlara her türlü kötülüğü reva gördüler. Allah’a ibadet etmekten dahi alıkoydular. Sırf Allah’a olan imanlarından dolayı işkenceler yaptılar, kimilerini şehit ettiler.

Fakat Rabbimiz, o zorlukları kendisine gönülden teslim olmuş müminler için hep kolaylıklara dönüştürdü. Bu zorlukların akabinde daima bir kolaylığın, bir rahmetin geleceğini müjdeledi. Bu hususu Rabbimiz, فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا “Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”3 âyet-i kerimesiyle bir kanun olarak insanın hayatına yerleştirdi. Allah Resulü (s.a.s) de, ashabıyla birlikte bütün bu zorlukların üstesinden geldi. Hicretle beraber Müslümanlar cihanşümul bir medeniyetin temelini attılar.

Aziz Müminler!

Bugün de hem millet olarak hem de İslam âlemi olarak, Peygamberimiz ve onu tasdik eden ilk müminlerin yaşadığı zorlukların benzerlerini yaşıyoruz. Kötülük, her geçen gün etrafımızı ve bütün insanlığı kuşatıyor. Bilhassa şiddet ve terörle kalplerimize korku salınmaya, gücümüz zayıflatılmaya çalışılıyor. Bu zorluk zamanlarında biz müminlerin sakınması gereken en büyük tehlike ise ümidin kaybedilmesidir. Tefrikaya düşülmesidir. Birlik ve beraberliğin yitirilmesidir. Kardeşliğe sahip çıkmaktan, mazluma umut olmaktan vazgeçilmesidir.

Kardeşlerim!

Bugün milletimize yöneltilen kötülüklerin üç gayesi vardır. Birincisi, yüzyıllardır bu topraklarda barış ve huzur içerisinde birlikte yaşayan aynı milletin fertlerini birbirine düşürmektir, kardeşler topluluğunu karşı karşıya getirmektir. Milletimizin arasına fitne ve tefrika tohumları ekmektir. Lakin bunlar, beyhude birer çabadır. Zira bizler Malazgirt’te, Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde omuz omuza nice şehitler vererek bu toprakları hep birlikte vatan kılmış bir milletiz. Biz aynı ülkenin, aynı kültürün, aynı tarihin çocukları olduğumuz gibi, aynı dinin, aynı kitabın, aynı peygamberin müminleriyiz.

Bugün de kötülüklere, şiddet ve teröre karşı milletçe verilecek en büyük cevap, birbirimize daha fazla kenetlenmek, daha fazla sahip çıkmaktır. Kardeşlik misakımızı yenilemektir. Kalplerimizin arasına sokulmak istenen fitne ve fesada asla geçit vermemektir.

Kıymetli Kardeşlerim!

Milletimizin karşı karşıya olduğu kötülüklerin ikinci gayesi, bizleri umutsuzluğa sevk etmektir. Millet olarak bizim dünyayla, hayatla bağımızı koparmaktır. İnancımızı, bizi millet kılan değerlerimizi, aidiyet duygumuzu, ümidimizi, özgüvenimizi yok etmektir. Lakin bizler, ümitsizliği haram ilan eden bir dinin mensuplarıyız. Şartlar ne olursa olsun geleceğe dair umudunu asla kaybetmeyen bir peygamberin ümmetiyiz.

Kardeşlerim!

İstiklal ve istikbalimizi hedef alan kötülüklerin üçüncü gayesi, milletimizi yeryüzündeki mazlum, mağdur ve mahrumların ümidi olmaktan çıkarmaktır. Oysa bizler, Halep’teki masum yavruların, gönlü yaralı kadınların, beli bükük yaşlıların umudu olmaya devam etmeliyiz. Kaderine terkedilmiş Arakan’daki mazlumların, yüzyıllarca sömürülmüş Afrika’daki mahrumların ümidi olmaya devam etmeliyiz. Bizler bu bilinçle kötüye karşı iyinin, batıla karşı hakkın, zalime karşı mazlumun yanında durmaya devam etmeliyiz.

Kardeşlerim!

Hutbemizi bitirirken dün sınırımızda milletimizi şer ve kötülüklerden korumak için mücadele ederken ölümsüzleşen aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. Rabbimiz, aziz milletimize zeval vermesin. İstikbal ve istiklalimize kast edenlere karşı bizlere güç, kuvvet ve metanet ihsan eylesin. Bizleri yolunda sabit kılsın. İnkârcılara karşı nusret ve inayetini, rahmet ve himayesini bizlerden esirgemesin. Âmin

1 Âl-i İmrân 3/139.

2 Müslim, Cennet, 82.

3 İnşirâh, 94/5-8.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.