Mü'minlerin Yapmayacağı Davranışlar

HİZMET

Hazret-i Mevlânâ buyurur: “Bir kabahatin dolayısıyla seni azarladığı zaman baban bile, senin gözünde bir canavar gibi saldırıcı ve ısırıcı görünür...”  “Bu hâl, onun azar ve cefâsından kaynaklanan derdin bir tesiridir. Yâni babanın îkâzı, senin iyiliğin için olduğu hâlde, ettiği azar ve cefâ, onun gönlündeki merhamet ve acıyışı sana canavar gibi göstermektedir...”

MÜSLÜMAN KARDEŞİNİ KÜÇÜK GÖRMEK GÜNAH OLARAK YETER

İşte insandaki bu psikolojik durum unutulmamalı ve ne kadar günâha batmış olursa olsun, yaratılış cevheri itibâriyle onun, kıymetli bir varlık olduğu idrâki ile hareket edilmelidir. Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“İnsana günah olarak, müslüman kardeşini küçük görmesi yeter.” (Müslim, Birr, 32) buyurmuşlardır.

Bu hadîs-i şerîfin hikmetini iyi kavramış olan Bezmiâlem Vâlide Sultan’ın, hizmetçilerin şahsiyetlerinin ezilmemesi için, onların kırdığı eşyaları tazmin etmek üzere Şam’da bir vakıf kurması, bizlere engin bir gönül ufku göstermektedir.

BİRBİRİNİZİN SUÇUNU ARAŞTIRMAYIN!

Bu şuurda bir mümin, tebliğ ve irşadda “muâhezeyi kendisine, müsâmahayı gayriye” yöneltmelidir. Zîrâ Allâh Teâlâ buyurur:

“...Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin (dedikodu yapmasın); hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksindiniz (değil mi?)...” (el-Hucurat, 12)

MÜ'MİN KİMSE İNSANLARA KARŞI BUNLARI YAPMAZ

Hadîs-i şerîfte buyurulur:

“Mümin; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Birr, 48)

Bu ulvî tâlimatlar istikâmetinde yaşayabilen ideal insanlar, hiçbir zaman dünyayı ukbâ cephesinden ayrı mütâlaa etmeyen, büyük ahlâk ve fazîlet kahramanları olmuşlardır.

KUSURLU BİR KİMSEYİ UTANDIRMAMAK VE KÜÇÜK DÜŞÜRMEMEK

Rasûlullâh Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bir topluluktaki suçlu şahsı bilse bile onu rencide etmemek için -âdetâ- belirsiz hâle getirir ve o kusurdan bütün topluluğu sakındırırlardı. Bazen de muhâtaplarının hatâsını onlara yakıştıramadığını hissettirmek maksadıyla:

“−Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum.”[1] buyurarak, kendilerine âdetâ galat-ı ru’yet (yanlış görme) izâfe ederlerdi.

İşte bu, kusurluyu utandırmama ve onu küçük düşürmeme üslûbudur ki, tasavvufu doğru anlayıp yaşamakta olanların müşterek bir vasfıdır. Çünkü Allâh yolu, gönül yıkmak değil, gönül yapmaktan geçer. Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söylemiş:

Gönül Çalab’ın tahtı,

Çalap gönüle baktı.

İki cihan bedbahtı

Kim gönül yıkar ise!

Gerçekten, kusurlarından dolayı kınanarak dışlanan ve hor görülen birçok kimse, ancak bu üslûb ve anlayışın bereketiyle tekrar rahmet iklîmine dâhil olabilmiştir.

Dipnot: [1] Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Salât, 119.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf-İnfâk-Hizmet, Erkam Yayınları