Mü'minûn Suresi 102. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Mü'minûn Suresi 102. ayeti ne anlatıyor? Mü'minûn Suresi 102. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Mü'minûn Suresi 102. Ayetinin Arapçası:
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Mü'minûn Suresi 102. Ayetinin Meali (Anlamı):
O gün kimin iyilikleri tartıda ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir.
Mü'minûn Suresi 102. Ayetinin Tefsiri:
İsrâfil
(a.s.) birinci kez sura üfleyince herkes ölecek ve kıyamet kopacak; ikinci kez
üflediğinde ise herkes dirilip mahşer yerine toplanacaktır. İşte burada
insanlar kendi derdine düşecek; dünyada olduğu gibi nesebin, akrabalığın, soyun
ve sopun hiçbir faydası olmayacaktır. Hatta insan, belki kendinden bir hak
talep ederler korkusuyla en yakınlarından bile kaçacaktır. Allah Teâlâ buyurur:
“O
gün insan kaçar kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve
oğullarından! O gün onlardan her birinin başından aşkın bir işi, kendine
yetecek bir derdi ve belâsı vardır.” (Abese 80/34-37)
Hatta
kaçmak bir tarafa, günahkâr insan kendini azaptan kurtarabilmek için en
yakınlarını fidye vermek isteyecektir. Bu durum, âyet-i kerîmelerde şöyle haber
verilir:
“Öyle ki, o günün dehşetinden dost dostun
hâlini sormaz. Oysa onlar birbirlerine de gösterilirler. Fakat inkârcı suçlu
ister ki, mümkün olsa da o günün azabından kurtulmak için fidye olarak verse
oğullarını! Eşini, kardeşini! Kendisine kol kanat geren bütün sülâlesini!
Yeryüzünde kim varsa hepsini! Bunları verse de, sonra kurtarsa kendisini!” (Meâric
70/10-14)
Bu
çetin günde ve böyle bir hengâmede kimse kimsenin ne hâlini, ne de nesebini
sormaya mecal bulabilecektir. Çünkü herkes kendi derdiyle meşguldür. Sonra
ameller tartılacak; sevapları fazla gelenler kurtulacak; sevapları hafif
gelenler ise kendilerine yazık etmiş olarak cehenneme girecek ve ebedî hüsrâna
uğrayacaklardır.
Burada
onların cehennemdeki hallerinden korkunç ve iğrenç bir manzara arzedilir.
Ateşin yakmasıyla yüzlerinin, dudaklarının ve dişlerinin alacağı durum
resmedilir. اَلْكَلُوحُ (kelûh), iki dudağın
büzüşüp dişlerden uzaklaşması mânasına gelir. اَلْكَالِحُ
(kâlih) ise derisi soyulmuş, dişleri ve çene kemikleri açığa çıkmış yüz
demektir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Ateş
onu yakacak ve üst dudağı başının ortasına varıncaya kadar geri çekilecek, alt
dudağı ise göbeğine değinceye kadar gevşeyecektir.” (Tirmizî,
Cehennem 5)
O
gün kâfirlerin ve zâlimlerin pişmanlıkları arttıkça artacak, bunları ilâhî
azarlar takip edecektir:
Mü'minûn Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Mü'minûn Suresi 102. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...