Mü'minûn Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'minûn Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Mü'minûn Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'minûn Suresi 26. Ayetinin Arapçası:

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ

Mü'minûn Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):

Nûh: “Beni yalanlamalarına karşı Rabbim sen bana yardım et!” diye yalvardı.

Mü'minûn Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:

Nûh (a.s.)’ın burada anlatılan kıssası, Hûd sûresi 25-49. âyetlerinde daha ayrıntılı bir şekilde anlatılmış ve kıssayla ilgili gerekli açıklamalar orada yapılmıştı. Ayrıca A‘râf  sûresi 59-64. âyetlerinde de bu kıssaya yer verilmişti. Burada ise, sûrenin indiği ortamdaki mevcut şartlarla bağlantılı olarak o dönemdeki problemlere ışık tutacak, hem inananlara hem de inanmayanlara lazım gelen mesajları verecek şekilde yeniden söz konusu edilmektedir. O da şudur:

Bu kıssa ile bir taraftan müşriklerin baskıları, olur olmaz konuşmaları ve iftiraları karşısında daralan Peygamberimiz (s.a.s.) teselli edilirken, bir taraftan da müşriklere öğüt verilmektedir. Bu âyetlerde ifade edildiği üzere Nûh kavminin Nûh’a söylediği sözler, aslında müşriklerin Peygamberimiz (s.a.s.)’e söylediği sözlerdir. Onlar Allah Resûlü (s.a.s.)’in kendilerine üstünlük kurmak için peygamberlik iddia ettiğini, Allah peygamber göndermek istese bunu meleklerden göndereceğini söylüyor; Hz. Muhammed (s.a.s.)’in cinlerle münâsebeti olduğunu, dolayısıyla delirdiğini ve saçmaladığını ileri sürüyorlardı. İşte kıssa burada, bu ortak yönler dikkate alınarak anlatılmıştır ki, müşrikler yaptıkları işin doğru olmadığını anlasınlar, yanlışlarından dönmedikleri takdirde kendilerinin de Nûh kavmi gibi helak olacağını bilsinler.

Kıssada temas edilen şu incelik ise duanın önemini ve mü’minlerin her halükarda dua halinde olmaları gerektiğini vurgular:

Mü'minûn Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'minûn Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.