Mürşid-i Kâmillerin Yaptıkları Hizmet

Gerçek mürşid-i kâmiller, peygamber vârisi olan örnek şahsiyetlerdir.

Cenâb-ı Hak, kâmil insan modelini en mükemmel şekliyle Peygamber Efendimizʼin şahsında insanlığa sergilemiştir. Dolayısıyla en büyük rehberimiz, örneğimiz ve mürşidimiz; şüphesiz ki Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼdir.

MÜRŞİD-İ KÂMİLLER...

Bununla birlikte Peygamber Efendimiz’in üç vazifesinden biri olan, âyetleri okuyup haram ve helâlleri tebliğ etmek, âlimler tarafından; nefisleri tezkiye, kalpleri tasfiye demek olan irşad vazifesi ise, mürşid-i kâmiller tarafından günümüze kadar îfâ edilegelmiştir.

Müfessir Bursevî; “…Allâhʼa yaklaşmaya vesîle arayın…” (el-Mâide, 35) âyeti hakkında der ki:

“Bu âyet, açık bir şekilde vesîle aramayı emretmektedir. Bu, mutlakâ gereklidir. Allâh’a vuslat, ancak onunla gerçekleşir. Vesîleden maksat, hakîkat âlimleri ve mürşid-i kâmillerdir.” (Bursevî, Rûhuʼl-Beyân, IV, s. 543)

Talebesine ders veren bir âlim, onun yetişmesi için bir vesîledir. Mür­şid­-i kâmiller de âlimlerin zâ­hi­rî ilimlerde yap­tı­ğı reh­ber­li­ğe ben­zer bir va­zi­fe­yi, mâ­ne­vi­yat yol­la­rın­da îfâ eder­ler.

Buna göre, fıkhî hususlarda noksanlığı olanlar, sâlih din âlimlerinin rahle-i tedrîsinden geçerek zâhirlerini düzeltmelidirler. “Fıkh-ı bâtın” diyebileceğimiz tasavvufî hakîkatlere dâir eksik ve noksanlıkları bulunanlar da takvâ ehli ârif zâtların, yani mürşidlerin sohbet ve nasihatlerinden tefeyyüz ederek kalp âlemlerini tanzim etmelidirler. İhlâs, takvâ, huşû ve ihsan gibi kalbî hususlardaki noksanlıklarını telâfî ederek mânen olgunlaşmalıdırlar.

İnsanın en büyük ihtiyacı, dünya imtihanlarından selâmetle geçerek Hakkʼa vâsıl olabilmektir. Bu hususta insanları irşâd edip mânen merhaleler katetmelerine yardımcı olan Hak dostları da Allâhʼın lûtfettiği en kıymetli vesîleler cümlesin­dendir. Zira onların hem halk ile hem de Hak ile aynı anda münâsebetleri vardır. Bu sebeple, halkı Hakkʼa ulaştıran bir köprü hizmeti görürler.

Önceleri bir hristiyan iken, Hazret-i Mevlânâ ve Mesnevî’si vesîlesiyle hidâyete eren rahmetli Farsça hocamız Yaman Dede’ye:

“–Siz, niçin Mevlânâ ve Mesnevî’sinden bu kadar çok bahsediyorsu­nuz?” diye sorulduğunda:

“–Evlâdım, benim elimden Mevlânâ tuttu. O beni Hazret-i Peygamber’in kapısına götürerek hidâyetime vesîle oldu. Beni ateşten kurtaran birisini bu kadar yâd etmem az bile!” derdi.

İşte gerçek mürşid-i kâmiller de peygamber vârisi olan örnek şahsiyetlerdir. Ne­be­vî ir­şad ve dav­ra­nış mü­kem­mel­li­ği­nin za­man­la­ra ya­yıl­mış zir­ve­le­ri­dir. Yani on­lar, Haz­ret-i Pey­gam­ber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâbını görme şerefinden mahrum olanlar için, örnek alınacak “kâmil insan modelleri”dir. Onların, rahmet lisânıyla gönülleri ihyâ eden irşad ve nasihatleri de, esâsen nebevî menbâdan süzülüp gelen rûhâniyet şebnemleri mâhiyetindedir.

Mürşid-i kâmillerin yaptıkları hizmet; peygamberlerin bu tezkiye vazifesinin îfâsı ve devâm ettirilmesi gayretinden ibârettir. Bu yönüyle tasavvuf; Peygamber Efendimiz’e vâris olmuş gerçek mürebbîlerin elinde, nefsin tezkiye, kalbin tasfiye edildiği mânevî bir mekteptir. “Seyr u sülûk” da bu mânevî terbiye mektebine girerek insan-ı kâmil olma yolunda mesâfe almaya gayret etmekten ibârettir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Kendisiyle İmtihanında Tasavvuf, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GERÇEK MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?

Gerçek Mürşid-i Kâmil Kimdir?

MÜRŞİD-İ KAMİL NEDEN GEREKLİDİR?

Mürşid-i Kamil Neden Gereklidir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.