Musa Efendi’den Eğitim Tavsiyeleri
Musa Efendi Hazretleri'nden neslin imar ve ihyası için eğitim tavsiyeleri ve ebeveynlere nasihatler...
“Çocuklar, ana-baba elinde birer emânettir. Çocukların saf ve temiz kalpleri bir cevherdir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekilirse onun meyvesi alınır.
Tahrîm Sûresi’nde meâlen;
«Ey îmân edenler! Kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!» (et-Tahrîm, 6) buyuruldu.
Anne-babanın, evlâtlarını cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha önemlidir.” (Aile Saâdeti, s. 28)
Nitekim bir annenin evlâdına süt vermesi mübârek bir faaliyettir. Ancak evde bir yangın çıkmışsa ve anne buna ehemmiyet vermeyip evlâdına süt vermeye devam ederse, büyük bir gaflet sergilemiş olur. Evlâdını da kendini de helâk eder.
Bugün mânevî yangınları söndürecek hamle, evlâtlarımıza Kur’ânî bir eğitim vermektir. Onlara İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakma gayretleridir.
Musa Efendi Hazretleri’nin îkazları:
“Evlâtları cehennem ateşinden korumak; onlara îmânı, farzları ve haramları öğretmekle, onları ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur. Bütün kötülüklerin başı, kötü arkadaştır.
Evlâdına; Allah Teâlâ’yı ve Peygamber Efendimiz’i öğretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onun hem dünya hem de âhiret kātili sayılır.
Evlâdına dînini öğretmeyen ana-babalar, dünyanın en merhametsiz insanlarıdır.”
“Ana-baba merhametli iseler, evlâtlarını seviyorlarsa evvelâ dinlerini öğretirler, sonra da dünya ile alâkalı ilimleri. Dinlerini öğretmeyi ihmâl edip dünyada yalnız para kazanılacak bilgileri öğretirlerse merhametsizlerin en merhametsizleri oldukları meydana çıkar.” (Aile Saâdeti, s. 28-29)
“Dînî terbiye vermeden evlât yetiştirmek, sobada yakmak için ağaç yetiştirmek gibidir.” (Altınoluk Sohbetleri 4, s. 117)
UKBÂDA AYRI DÜŞMEMEK
Zira Yâsîn-i şerifte bildirildiği üzere, âhirette;
“Ayrılın ey mücrimler!” (Bkz. Yâsîn, 59) diye nidâ edilecek ve cennetlikler ile cehennemlikler ayrılacaktır.
Bu esnada aile fertleri arasında da cehennemlikler varsa, elbette onlar da alınıp götürülecektir.
Bu ayrılık, dünyadaki ayrılıklara benzemeyecektir.
Zira dünya fânîdir. Herkes ölümlüdür. Bu sebeple insan; âhirette buluşma tesellîsi ile, dünyada kaybettiklerinin acısını bir müddet sonra unutur. Yokluğuna alışır. Hattâ berzah âlemine uğurladığı yakınlarının, huzur içinde olduğuna dair umut ve temennîler besler. Çünkü bir bilgisi yoktur.
Lâkin âhiretteki ayrılık, hem ebedîdir hem de âkıbeti kesindir. Meselâ ciğerpâresi cehenneme doğru götürülüyorsa bu bilgi kat‘îdir.
Böyle bir ayrılığa dûçâr olmamak, her anne-babanın en büyük gayesi olmalı, bu gaye etrafında mü’min, her türlü fedâkârlığı ve gayreti göstermelidir.
Bu münasebetle Musa Efendi Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Allah Teâlâ’nın verdiği her nimetin şükrünün yapılması lâzımdır. Şükrü yapılmazsa elden gider. Evlât nimeti, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği güzel nimetlerdendir. Eğer çocuk İslâm îtikādı ve İslâm terbiyesi ile yetiştirilmezse, nimetin şükrü yapılmamış olur. Ayrıca emânete hıyânet edilmiş olur.
Allah Teâlâ, hepimizi küfrân-ı nimetten ve emânete hıyânet etmekten muhafaza buyursun.
Âmîn.” (Aile Saâdeti, s. 30, Altınoluk Sohbetleri 4, s. 117)
DAHA ERKEN Mİ?
Musa Efendi Hazretleri, evlât eğitiminin dikkatten kaçan noktaları hakkında da mühim tespitlerde bulunurdu.
Bugün birçok anne-baba;
«–Daha erken!» diyerek evlâtların dînî ve mânevî tahsilinde geç kalmaktadır. Hâce Musa Efendi şöyle îkāz eder:
“Nebâtat filiz hâlinde iken, şekil vermek kolay olur. Büyüdüğünde sertleşir; eğilmez, bükülmez olur. Yani İslâmî terbiyesi ihmâl edildiği için, iş zorlaşmış olur.” (Aile Saâdeti, s. 30, Altınoluk Sohbetleri 4, s. 117)
Muhterem babam; biz evlâtlarını, o zaman yeni açılan «İmam Hatip Okulu»na gönderdi. Bundan da çok sevinç ve memnuniyet duydu. Evimize çok uzak olan bu mektebe, her gün birçok vasıta değiştirerek gidip geldik.
Bugün bazı anne-babalar, 5’inci sınıfta evlâtlarını «İmam Hatip Okulu»na göndermek husûsunda, tereddüt ediyorlar. “Yaşı küçük, yatılı tahsil yapamaz, ezberde zorlanır.” zannediyorlar. Güya merhamet edermiş gibi merhametsizlik ediyorlar. Hâlbuki yaş biraz ilerleyince, artık iş işten geçmiş oluyor.
Rasûlullah Efendimiz buyurur:
“Kim Kur’ân’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ân onun etine ve kanına işler (Yani Kur’ân’ın feyziyle nurlanır.)” (Ali el-Müttakî, Kenz, I, 532)
Erkenden eğitime başlamak bugün çok daha mühimdir.
Zira devrimizde televizyon, internet, cep telefonu sürekli evlâtlara nefsâniyet empoze ediyor. Aldatıcı ve kandırıcı reklâmlar, modalar telkin ediyor. Şahsiyetleri robotlaştırıyor.
Musa Efendi; tahsil çağından önce de, evlâtlara dâimâ tefekkür ettirici telkinlerde bulunulmasını tavsiye ederlerdi. Onlara Cenâb-ı Hakk’ın kudreti, azameti, bizlere bahşettiği nimetleri, Rasûlullah Efendimiz’in bizler için ne büyük bir ihsân olduğu gibi hakikatleri anlatmamız gerektiğini bildirirlerdi.
Bunun için aile içinde sohbetler, faydalı konuşmalar ve telkinler lâzımdır. Herkes ekranların başına çekilip, o dünyaların zebûnu ve esiri olursa, ailelerde sohbet ve hasbihâller yapılmazsa, anne-babalar evlâtlarına İslâmî mîrası nakledemezler.
Ancak tâlim sadece telkinden ibaret de değildir. Hâce Musa Efendi, bu hususta da îkaz buyurur:
“Öğretmekle, tâlim etmek arasında fark vardır. Şimdi çok ana-babalar, tâlim husûsunda ihmalkâr oluyor. Tâlim demek, öğrendiği şeyi tatbik etmektir.” (Aile Saâdeti, s. 34, Altınoluk Sohbetleri 4, s. 121)
Yine Musa Efendi; evlâda gösterilecek alâka, sevgi ve şefkatte de, mûtedil olmak gerektiğini bildirirdi. Aşırı alâka ve şefkatin, şımartmakla neticeleneceği husûsunda îkaz buyururdu.
Diğer taraftan aşırı baskının da nefret uyandırabileceği husûsunda îkāz ederlerdi. Evlâtlarının fıtrî husûsiyetlerini tespit edip ona göre muâmele etmek gerektiğini ifade ederlerdi.
Bir babanın evlâtlarının parayı kullanma husûsiyetini de güzelce terbiye etmesi gerektiğini bildirirlerdi.
Evlâtları olarak bizlere, kendi tuttukları hayrat ve infak notlarını, örnek olmak için göstermişlerdi. Bizleri küçük yaşlardan itibaren, infâka alıştırmak için gayret etmişlerdi.
YÜKSEK TAHSİL PUTU
Zamanımızda yüksek tahsil âdetâ putlaştırılmaktadır. Musa Efendi, yıllar önce bu hatayı şöyle tespit ediyor:
“Çok kimseler; evlâtlarının okuma kabiliyetleri olmadığı hâlde, acayip duyguya kapılarak emsâlinin nazarında küçük görülmek vesvesesi ile ısrarla çocuklarını fakülte mezunu yapmak peşindedirler.
Böyle olunca, çocuk bin bir türlü iltimas temini ile diploma alıyor ammâ bilgisiz olarak. Hâlbuki bazı çocukların sanatkâr olmaya istîdatları vardır.” (Altınoluk Sohbetleri 4, s. 128)
Hakikaten zamanımızda üniversite mezunu olup, herhangi bir iş bulamayan binlerce evlâttan bahsedilmektedir.
Esas işin mânevî tarafında ise; üniversite tahsili bahanesiyle, delikanlılık çağlarında evlâtların mânevî hayatlarına zehir saçılabilmektedir.
Dolayısıyla; yüksek tahsil, mânevî tedbirler dâhilinde ve gerçekçi tespitlerle plânlanmalıdır.
EBEDÎ HÜSRAN
Unutmamalıdır ki;
“Esas hayat âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikāk, 1)
Mü’minler şu îkazdan endişe etmelidir:
“De ki:
«Gerçekten hüsrâna uğrayanlar, kıyâmet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyâna sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.»” (ez-Zümer, 15)
O öyle ebedî bir hüsrandır ki; o gün evlât anne-babadan, anne-babalar evlâtlarından kaçacaktır.
Diğer taraftan evlâtlarına İslâm şahsiyet ve karakterini mîras bırakabilen kimseler hakkında hadîs-i şerifte şöyle buyurulur:
“Allah Teâlâ, cennetteki sâlih kulunun derecesini yükseltir de, hayrete düşen kul;
«–Yâ Rabbî, bu terfî bana hangi sebeple verildi?» diye sorar.
Allah Teâlâ da;
«–Çocuğunun sana yaptığı istiğfar ve duâ sebebiyle…» buyurur.” (Ahmed, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)
Yâ Rabbî!..
Aile ve evlâtlarımızı bizler için göz nûru ve gönül sürûru eyle!..
Nesillerimizi İslâm karakter ve şahsiyeti içerisinde yetişmiş, İslâm’ı yaşayan ve yaşatan, hayru’l-halef evlâtlar kıl!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş,Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Temmuz, Sayı: 197
YORUMLAR