Müsebbib Nedir? Müsebbib Ne Demek?

Müsebbib: Se­bep olan, or­ta­ya çık­ma­sı­na yol açan, mey­da­na ge­ti­ren. Îcâd eden, dü­zen­le­yen, ya­pan anlamlarına gelmektedir.

MÜSEBBİB KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Bahâuddîn Nakşibend -kuddise sirruh- da:

“Zikirden maksat, sadece «Allah» ve «Lâ ilâhe illâllah» demek değildir. Belki sebepten müsebbibe (sebep olan asıl fâile, Allâh’a) gitmek ve nîmetin müsebbibden geldiğini görmektir.” der.

*****

Hakîkaten insan, ancak sıfattan mevsûfa, eserden müessire, sanattan sanatkâra ve sebepten müsebbibe doğru giden bir idrâke sahiptir. İnsan bu yolla, yani her biri bir sanat hârikası olan mahlûkâtına ve lûtfettiği nîmetlerine bakarak Cenâb-ı Hakk’ın azametini, kudretini ve rahmetini, kendi istîdat ve iktidârı ölçüsünde anlayabilir. Yani herkes mârifetullah okyanusundan ancak kabının hacmi kadar su alabilir.

*****

Bilen, sebepten Müsebbib’e, eserden Müessir’e, sanattan Sâni-i Mutlak’a ulaşır. Rabbini kalpte tanıyıp bilen, kendisine lâzım olan her şeyi bilir. O’nu bilmeyen hiçbir şeyi bilemez. Zîrâ ahmaklaşmış, kalbi âmâ kesilmiştir.

*****

Ancak sıfattan mevsûfa, eserden müessire, sanattan sanatkâra ve sebepten müsebbibe geçerek Cenâb-ı Hakk’ın azamet, kudret ve rahmetini
idrâk etmeye çalışmak, her zaman teşvik edilmiştir. Mikrodan makroya kâinattaki her şey, ilâhî azametin bir aynası veya vitrini mâhiyetindedir.
Eğer idrâk, selîm bir irâde ve temiz bir tefekkürle Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları ile fiillerine (eserlerine) nazar edecek olsa, onun münkir olması aslâ düşünülemez. Zira inkâr, zihnî ve fikrî faaliyet ile kalbî tahassüsün bozulduğu yerde başlar. Akl-ı selîm sahibi bir kişi, küfür âleminde gözünü açmış bile olsa, küfürden kurtulma ihtimâli çok yüksektir. Kur’ân-ı Kerîm, buna örnek olarak Hazret-i İbrahim’i gösterir. O, müşrik bir çevrede doğup büyümesine rağmen sırf zihnî sâfiyet ve kalbî melekeleriyle Allah Teâlâ’nın varlık ve birliğini idrâk etmiştir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.