Musîbet Ne Demektir?

Musîbet ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Ansızın gelen bela, sıkıntı, hoşlanılmayan şeyler, hedefine isabet eden mermi gibi insana şiddetle dokunan hâdise ve felaketler demektir. Mümini üzen her şey musibettir. Peygamberimiz (a.s.) yanmakta olan mumu sönünce istirca etmiş "inna lillâhi ve inna ileyhi raciûn = (Biz Allah'ın kuluyuz ve yine O'na döneceğiz)" demiştir. (Bunun üzerine kendisine); "Bu bir musibet midir ki, istirca eylediniz" diye sorulmuş, Peygamberimiz (a.s.) "Evet mü'mini üzen, ona eziyet veren her şey musibettir" demiştir (Buhârî, Merda, 1; Müslim, Birr, 52).

Musîbet, kelimesi daha çok şerri ifade eder. Ancak musîbette, hayır da olabilir (Bakara, 2/216).

Hastalık, yara, bere, kırık, çıkık, zulüm, işkence, açlık, susuzluk, yoksulluk gibi doğrudan insanlara isabet eden musîbetler (En'âm, 6/65; Hadid, 57/22); hayvanlara, ürünlere ârız olan âfetler, zelzele, kuraklık, sel felaketi, tufan vb. âfetler yeryüzüne isabet eden musîbetler; yangın, gasp edilme, çalınma, bozulma, kırılma vb. zararlar mala isabet eden musîbetler (Bakara, 2/155); şirk, nifak, küfür ve isyan gibi kişinin inancına, dinine gelen musîbetler olmak üzere dört çeşit musibet vardır. En büyük musîbet şirktir, dinsizliktir.

Musîbetler insanlara, Allah'ın izni, irâdesi ve takdiri (Hadîd, 57/22-23; Teğabün, 64,11), hatalı davranış ve kötü ameller (Şûrâ, 42/30), nimetlere nankörlük (Nahl, 16/112-113), insanlara zulüm (Nahl, 16/33-34), ilâhî kurallara uymama (İsrâ, 17/15, 16, 17) ve imtihan edilme (Bakara, 2/155) sebebiyle gelebilir.

Musîbetler, günahlara keffâret olur: "Müslümana; fenalık, hastalık, keder, hüzün, eza, can sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz ki, Allah bu musîbetler sebebiyle onun hatalarını ve günahlarını bağışlamış olmasın" (Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Birr, 14) hadisi bunun delilidir.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

MUSİBETLERE KARŞI NE YAPMALIYIZ?

Musibetlere Karşı Ne Yapmalıyız?

BELA VE MUSİBETLERE SABRETMENİN MÜKAFATI

Bela ve Musibetlere Sabretmenin Mükafatı

BELA VE MUSİBETLERE KARŞI KALKAN OLAN HASLET

Bela ve Musibetlere Karşı Kalkan Olan Haslet

BELA VE MUSİBETLERE KARŞI SABRETMENİN SEVABI

Bela ve Musibetlere Karşı Sabretmenin Sevabı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.