Müslüman İçin Zor Gün Nedir?

Allahın emir ve yasaklarına uymak kuvvetli imana sahip olan şahsiyet sahibi onurlu Müslümanların, yapacağı mücadeledir.

Üniversite; genç nesle gösterilen tek hedef... ilkokul 4.cü ve 5.ci sınıfta okuyan öğrencilerin tek hedefi de “Anadolu Liseleri”ne girebilmek(ti). Bu seneye kadar... (8 yıllık zorunlu eğitim). Koskocaman bir toplumun “eğitim” alternatiflerinin olmaması, toplumu oluşturan bireylerin (çocuk-genç) tek hedefe kilitlenmeleri, toplumun belli bir süreçten sonra kilitlenmesine, monotonlaşmaşmasına, farklı düşüncelerin yok olmasına ve toplumun tek tip olmasına neden olacaktır. Türkiye’nin 74 yıllık Cumhuriyet sürecinde “eğitim” açısından hiç de iyi olmayan, bir noktaya gelmesi, toplumu oluşturan kesimlere farklı, yaygın, geliştirilmiş “eğitim” projelerinin üretilmemesin den, “tek tip düşüncenin” topluma dağılmasından kaynaklanmaktadır.

Artık, farklı, değişebilen, ilerici, geliştirilebilen eğitim modellerinin toplumun farklı kesimlerine sunulması, toplumun tek hedefe kilitlenmesinin önüne geçilmesi zorunlu hale gelmiştir.

TEK HEDEF

Tek hedef; kapısında “Üniversite” yazılı mekana giriş hakkını kazanmak için bütün imkanlar zorlanarak çalışmaktır. Bu zorlamanın içerisine, üniversite sınavına girecek olan öğrencinin yanı sıra, tüm aile bireyleri de “maddî”, “manevî” katılmaktadır. Çok uzun süreci gerekli kılan bu sınav, stresli ve ekonomik zorlukları da kişilere yalatmaktadır. Türkiye eğitim sistemindeki çarpıklıklar, üniversite adaylarına iki seçenek sunmaktadır.

Kazanmak: “Her şey olmak.”

Kaybetmek ise “hiçbir şey” olmak.

Çalıştığı halde kazanamayanlar, sınava girecek olan birçok adayın “Çalışıp da ne olacak” “Nasıl olsa kaybedeceğiz” demelerine ve sınavın sadece “şanslarını” denemekten başka bir sınav olmaktan ileri gitmemesine sebep olmaktadır.

Sınav stresini atarak, başarı belgesi almak gençler için en büyük mutluluk olmaktadır. Toplum içerisinde övgü ve takdir toplayan, Türkiye şartlarında “Her şey olmayı” başarmak, büyük gurur vesilesi olmaktadır.

Sevinçle, mutlulukla, övgü ve takdirle, gururla, gerekli olan bütün evrakla, kazanılan okulun önüne gelmek velilerle birlikte, bir ömür unutulmayacak anların anıları, birden ümitsizliğe, kırgınlığa, mutsuzluğa, sövgü ve hakaretlere dönüşüverir. Şayet “Başörtülü” ise bu kişi, Üniversite kapısı önünden geri çevrilebilir. Kaydı okula yapılmayabilir... “Başı açık fotoğraf” için evrakları kabul edilmeyebilir... Kendisine hakaret edilebilir.

KAZANILAN HAK

“Kazanılan hak” sadece ve sadece başındaki “Başörtüsü” için kabul edilmiyor. “Hak” ki ne zorluklarla kazanılıyor, kapıdaki müstahdem tarafından öğrenci işlerinde çalışan sekreter tarafından, “red” edilebiliyor. İşte, “o an” ne yapması gerekiyor Müslümanın? İstenilenlerin yerine getirilmesi mi? Yoksa “hak”tan vazgeçip, evine dönmesi mi?

“Bu halinle, bu okulda okuyamazsın.”

“Burası “laik” bir ülke bu kıyafetle nasıl okuyacaksın”?

“Müslümansan, Müslümanlığını bil, git evinde otur.”

“Okul eğitim içindir, siyaset için değildir.”

“Başını örtmekle burada sadece sen mi Müslüman oluyorsun?”, gibi sözler, üniversite sınavını kazanıp, okul önüne gelince müstahdemlerle başlayıp, okul koridorlarında devam eden mücadele, sınıflarda, anfilerde, salonlarda, daha sonra başka alanlarda da aynen yaşanır.

MÜSLÜMAN KADININ TEK SEÇENEĞİ

Bu ortamlarda, bu davranış biçimleriyle karşılaşan kişinin tek suçu “Başörtülü” olmaktır. Başörtüsü; Allah’ın emri... Müslüman kadının, tek seçeneği... Başörtülü olmak... Allah’ın değişemeyecek emirlerinden birini yerine getirmek. Çünkü, ahiret var, hesap günü var. Din gününün tek sahibi olan Allah önünde hesap verecek olan kişinin kendisidir. “Kişi” bu açıdan “kendi hayatına” tek hakim olan “kişi”dir. Her kişiye kendi kazancından pay vardır... Okul önünde kazanılan “hak”larla geri dönmenin, kazancı ve kaybı mümin için, dünya ile ölçülemez. Kulların emirleri ve dayatmaları karşısında, Allah’ın emirleri kişinin tamamen özgür seçimine bırakılmıştır.

Okul önünde karar verecek olan “kişi” tamamen kendisidir. Hürdür, özgürdür. Kayıp, ahirette ebedî kazanca dönüşecektir. Dünyevi kazanım ise ahirette cezayı getirecektir. Zaten, Cennet de cehennem de derece derece, tabaka tabaka belirtilmiştir Kur’an-ı Kerim’de.

Okulun yöneticilerinin emri ya da Allah’ın emri arasında tercih yapmak zorunda bırakılan insana, en tesir edecek düşünce, imanın, “ahiret”e olan inanç kısmıdır.

Başörtüsü yasağını koyanlar, Allah’a Kur’an-ı Kerim’e, Peygambere inandıklarını söylerler; ahiretle ilgili îmanî hükümlere kesinlikle inanmazlar. Mümin olanın farkı da gayba olan imanıdır. Ahirete olan imanıdır. Öldükten sonra hesap gününe imanıdır.

Bu inanca sahip olan kişi, bu dayatmacı yasağa karşı koyacaktır. Başını açmayacaktır. Kazandığı “hakkını” talep etmeyecek, bilakis kendisi bu “hakkını alacaktır.” Dönüp evine, dört duvar arasında oturmayacaktır. Çünkü başını açıp okula devam edenle, başını önüne eğip, bu emre karşı gelmeksizin eve dönmek, aynı teslimiyeti beraberinde getirir. Biri günaha girer başını açarak, bir diğeri de, kazandığı “hakkı” için bu yasağı koyanların, yasaklarına karşı çıkmadığı için, zalime yaptığı zulmü söylemediği için, başka mazlumların da sayısını arttırdığı için günaha girer. Bu “Yasağa” her ikisi de sonuçta, teslim olmuştur.

MÜSLÜMANLARIN MÜCADELESİ

Mücadele; kazanılan hakların alınmaması, engellenmemesi için, sadece ahirette kazançtan “pay” almak için gerekmektedir. Bu yasak, ancak ve ancak, kararlı Müslümanların mücadelesi ile kazanılacaktır.

Bu olayın diğer bir yönü de, bilgiye talip olan adayların, zihinlerinin sadece “bilgi” ile meşgul olmayıp;

“İçeri girebilecek miyim?”

“Sınıftan atılacak mıyım?”

“Hakaret edilecek mi?”

“Sınav kağıdına işaret konulacak mı?” sorularını sürekli zihindelerin taşımalarıdır... Özellikle sınava girecek olan aday için bütün bu soruların, zihninde varolması, diğer adaylarla olan eşitliliğini ortadan kaldırmaktadır. Sınav adayı için yapılan öneriler bu sorulardan çok farklıdır. “Sınav öncesinde iyi beslenmeli” “sınav gecesi erken uyumalı”, “erken kalkmalı”, “kahvaltısını iyi yapmalı”, “zihni berrak olmalı” gibi öneriler sınav öğrencisine yapılan önerilerden bir kaç tanesidir. Başörtülü öğrencinin, zihnindeki karmaşıklık, yüreğindeki sıkıntı ile sınava girmesi ne büyük “adaletsizlik”tir. Bütün bu sıkıntılara rağmen “Başörtülü öğrenci”, Allah kendisine yaptığı yardımla “sınavı” sürekli başarılı bitirir ve kazanır.

İhtisas sınavını kazanan “Başörtülü doktor” hanım şunları dile getiriyor: “Ameliyata girdiğimizde; profesör özellikle önüme durur. Ameliyatın seyrini takip etmemi engeller, eksik bilgilenmemi isterdi; bu yüzden de beni hep gerilerde tutar, engellemek için elinden gelen bütün gayreti gösterirdi.”

Öğretmen hanım ise, okul müdürü tarafından kendisine sınıf verilmediğini, öğretmenler odasından dışarıya çıkmamasının emredildiğini, ifade ediyordu.

Asker eşi, üniversite mezunu bir hanım da; doğum sırasında Askeri Hastanenin kapısından geri çevrildiğini, “doğum” olayı başladığından dolayı, hastanenin giriş kısmında bir odaya alındığını, o anda “beyinin” Güneydoğu’da “Şehitliğin faziletlerini anlatmak için görevli olduğunu” ifade ediyordu.

Çekilen bu sıkıntılar sadece bu kadar değil... Anlatılan anılar, gerçekten “yüz kızartıcı” nitelikte... Bu sıkıntıları, yaşayanlarda ifade edildiği şekilde bir-iki kişi değil, yüzlerce insan... Bu yüzlerce insan, bu yasağa çeşitli şekillerde tepki göstermişler, hemen hemen hepsi bireysel mücadeleden ibaret kalmıştır. Başını açanlar, peruk takanlar, bone takanlar, siyah başörtüsü ve keçi kuyruğu takanlar, evine geri dönenler, yanında başörtüsü yasağı var diye, birçok çalışma ve alanına girmeme ya da bütün bunların yanı sıra “Başörtüsü beraberinde” kapıları, yasakları onurla, zorlamakla, Allah katında olan “izzet şerefi” kazanmak şeklinde tepkiler olmuştur.

Bu mücadele, kuvvetli imana sahip olan şahsiyet sahibi onurlu Müslümanların, yapacağı mücadeledir. Allah her Müslümanı yaptığı “mücadelede” istikrarlı ve tavizsiz kılsın. Tüm günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Kaynak: Hasibe Turan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 142

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.