Müslüman Nasıl Temiz Yaşar?

Temizlik, ruhlara ferahlık veren bir kelime. Bulunduğu hemen her yeri güzelleştiren bir yönü var bu güzel kelimenin. Rabbimiz Kur’an’da “tertemiz olan kulları sevdiğini” bildirir. Temizlikle îman arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Huzuruna arı duru ve pırıl pırıl gelinmesini ister. Görünen ve görünmeyen yönleriyle kulunun kirli-paslı olmamasını, her fırsatta temiz kalmasını ve hatta tertemiz olma gayretine soyunmasını murad eder.

İnsan, tertemiz bir şekilde bu âleme doğar. Birinci vazife kirlenmemektir. Kirlenmeme titizliği önemlidir. Ancak istemeseniz de kir bulaşabilir. Bazen nefsinize uyarsınız, bazen insan ve cin şeytanlarının saptırıcı telkinlerine kanarsınız ve bazen de içinde yaşadığınız cemiyetin tesiri ile kirli çukurlara itildiğiniz ya da düştüğünüz olur. O zaman da ilk fırsatta arınmak önemlidir. Önce arınmak ve sonra da tertemiz olma yolcuğuna çıkıp, pırıl pırıl, ışıl ışıl bir güzelliğe yani “tıyb bir hayat”a kavuşmak. İşte önümüze konulan Rabbânî hedef. Böyle bir hedefe erişmek için;

Dilimiz kirlenmemeli. Dil yalanla, gıybetle, başkalarını incitmekle, gönül yıkmakla, küfür sözlerle, bayağı ve süflî kelimelerle kirlenir. Öncelikle bu kirli sulardan uzak durmalı. Zira kirlendikten sonra belki temizliğe fırsat kalmayabilir. Kirlendiğini farkeder etmez de hiç vakit geçirmeden temizliğe yönelmeli. Kirlerden arınan dili, daha da nurlandırmalı, tertemiz kılmalı. Gönüllere ferahlık veren güzel kelimelerle, hakkı ve hayrı telkin eden pırlanta cümlelerle, kelime-i tevhidle, zikrullah ile, Rabbin lisanı Kur’ân-ı Kerim kıraatiyle…

Gözümüz kirlenmemeli. Haram bakışlar vardır; hem gözü kirleten ve hem de gönlü karartan. Göz kaş işaretiyle işlenen cürümler vardır. Seyredilmemesi gereken süflî manzaralar vardır. Gözler, bazen insanın kendi zihnine ve kalbine zehir akıtan kirli bir kanala dönüşür. Göz bir insan için ne güzel bir nurdur. Nuru karartmamalı. Göz kapaklarını, hem görünen kirlerden ve hem de görünmeyen kirlerden koruyan bir zırha dönüştürmeli. Hazret-i Mevlânâ, kirlenen gözün gözyaşı ile temizleneceğine dikkat çeker. Arınma adına Allah için dökülen gözyaşı ne mübarektir. Ağlamayan gözden Rabbe sığınmış Fahr-i Kâinât efendimiz. Evet, gözümüz temiz kalmalı. Hatta tertemiz olmalı; meşru olan her şeye muhabbetle bakarak, Rabbimizin yerde ve gökteki âyetlerini ibretle seyrederek, yüce kelâmına tefekkürle nazar ederek.

Kulağımız kirlenmemeli. Yalanlar, dedikodular, günah sözler, boş sözler, içinde haram barındıran müzikler dinleyerek. Kulağı korumak daha zordur. Kirli mahallerden uzak olmayı gerektirir. Arkadaşa, mahalleye, çalışma ortamına, oturma meclislerine karşı titizlik ister. Rabbimizin ciddi uyarıları vardır: “Sözün en güzeline kulak verin” tavsiyesinde bulunur. “Allah’ın ayetleri hakkında ileri geri konuşulan yerlerde oturup kalmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” buyurur. Evet, işitme duyumuz temiz kalmalı ve tertemiz olmalı; güzel sözler işiterek, hikmetler dinleyerek, Rabbimizin kelâmına kulak vererek, Rabbânî âlim ve âriflerin sohbetlerinden feyz alarak.

Gönlümüz ve zihnimiz kirlenmemeli. Gönüllerin en tehlikeli kiri, inkâr ve şirktir. Göz, kulak, dil ve ellerimizle işlediğimiz kirli amellerden de yürekler kirlenir. Süflî hayaller ve düşünceler bile gönlün bulanmasına ve kirlenmesine sebep olur. Nefsin fısıltıları ve şeytanın vesveseleri, kalbi karartan ve kirleten gizli virüslerdir. Kişinin okuduğu kitaplardan, dinlediği konferans, sohbet ve seminerlerden kalp ve zihin dünyası tesir altında kalır. Bu bakımdan okunan kitabın mahiyeti, dinlenen sohbet ve seminerin muhtevası son derece önemlidir. Zira “Oluklar çift; birinden nur akar diğerinden kir.” Kalp ve zihin dünyasını kirlerden korumak zorun zoru bir meseledir. Bu çetin meseleyi başarabilmek için, kulun gayretine Rabbimizin tevfikı (hususi hidâyeti ve muvaffak kılması) eşlik etmelidir. İşte bu sebepledir ki, diğer uzuvlardan daha ziyade, kalbin korunması için Rabbimizin yardım ve inayetini sığınmak icab eder. Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin: “Ey kalpleri halden hale evirip çeviren Allahım! Benim kalbimi hak üzere sebat ettir!” duasını sık sık yapmasının bir hikmeti de budur.

Lokmalarımız kirlenmemeli. Haram lokmanın, manevî hayatımız için zehir olduğu asla unutulmamalı. “Benzemek istersen Lokman’a, dikkat edeceksin lokmana” denilmiştir. Sahih niyetler ve sâlih ameller, çoğu zaman temiz lokmanın ürünüdür. Haram yiyecek ve içecekler, helâl ve fakat doğru yoldan kazanılmayan para ile alınan gıdalar, vücudumuz için kirli gıdalardır. Bütün âriflerimiz, lokmanın temiz ve tıyb olmasına dikkat çekmişlerdir. Abdülkadir Geylânî –kuddise sirruh- buyurur ki: “Lokma vardır, seni dünyaya meylettirir; lokma vardır, âhirete meylettirir. Yine lokma vardır, seni iki dünyanın da sahibi olan Mevlâya yönlendirir. Lokma vardır, içini karartır ve kirletir, lokma vardır, gönlünü nurlandırır ve hikmetle doldurur.”

Malımız kirlenmemeli. Haksız kazançlar, gasplar, hırsızlıklar, fakirin hakkı olan zekâtı verilmeyen mallar, kirli mallardır. Bu mallar sahibi için nimet değil, musibettir. Tertemiz yollarla elde edilen mallar ise sahibi için ne güzel bir nimettir. Malın helâl ya da haram oluşu, harcamada da etkilidir. Kirli mallar, çoğu zaman kirli emellere harcanırken, temiz mallar ulvî iş ve hizmetlere vesile olurlar. Malı temiz tutmalı ve hatta tertemiz kılma adına infakı ve hayrı artırmalıdır.

Aile kirlenmemeli, sokak kirlenmemeli, çarşı-pazar kirlenmemeli, ülke kirlenmemeli, yeryüzü kirlenmemeli. Hülâsa bize tertemiz sunulan şu âlem, maddî ve manevî olarak temiz kalmalı. Bütün bu sayılanların temizliği, insanın kirlenmemesine, temiz kalmasına ve hatta tertemiz olmasına bağlıdır. Hiç olmazsa temizlerin hâkimiyetine bağlıdır.

Temiz kalmak ve arınmak ise bir ismi de “es-Selâm” olan Rabbimize bağlı bir hayat sürmekle gerçekleştirilebilir. Her kiri yıkayan bir temizlik formülü elbette vardır. Rabbimiz bu anlamda kullarına rahmetiyle nice kapılar açmıştır. Allah’a ve âhirete yakînî bir iman, temizlik kapısıdır; tevbe, istiğfar ve Allah için dökülen gözyaşı temizlik kapısıdır; helal-haram hassasiyeti temizlik kapısıdır; abdest, gusül ve teyemmüm temizlik kapısıdır; eziyet verecek şeyi yoldan kaldırmak temizlik kapısıdır; marufu emretmek ve münkerden alıkoymak temizlik kapısıdır. Arınmak isteyene daha binlerce kapı vardır…

Hulâsa şu âleme tertemiz geldik, Rabbimizin huzuruna da tertemiz varmak ve O’na arı duru bir hayat sunmak gibi ulvî bir vazifemiz var. Rabbimiz yâr ve yardımcımız olsun!

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Mayıs 2015, 351. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.