Müslüman Yılbaşında Ne Yapmalı ve Nelere Dikkat Etmeli?

Bâtınî günahların başında neler var? İslam şahsiyetini nasıl muhafaza edebiliriz? Kumarın geldiği nokta bizi düşündürüyor mu? Gayr-i müslimlere neden benzememeliyiz? Bir Müslüman yılbaşını nasıl geçirmeli? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi anlatıyor.

BİR KAVME BENZEMEYE ÇALIŞAN, ONLARDANDIR!..

Bâtınî günahların başında neler var?

Dalâlettekilere benzememek. Sapıklara benzememek.

Her namazda;

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ diyoruz.

“Gazaba uğramışlar ve sapmışların yoluna değil.” (el-Fâtiha, 7) diyoruz.

Yani İslâm şahsiyetini, İslâm karakterini korumak. Gayr-i müslimlere benzememek.

İslâm şahsiyet ve vakarını muhafaza etmenin en mühim şartlarından biri budur. Bunun için Efendimiz, ibadette bile benzememek… 10 Muharrem’de Yahudiler de oruç tutuyordu. “Biz Mûsâ’ya daha yakınız. Biz bir gün evvel yahut bir gün sonra tutalım.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, I, 241; Bezzâr, no. 1052; Heysemî, III, 188)

İbadette bile benzememek… Yine;

مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

“Kim bir kavme benzerse onlardandır.” buyuruyor. (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)

Lâkin ne acı bir şey ki -herhâlde internette- bu sene 20 milyon piyango bileti satılmış. Türkiye’nin dörtte biri…

Yani bunları irşâd etmek lâzım. Yani kumardan gelecek bir parayla… Kumar parası kime hayretti? Kim kumardan zengin oldu?..

Velhâsıl bu çok düşündürücü bir iş. Demek ki ne kadar mâneviyattan uzaklaşma var ki 20 milyon insan piyango bileti alıyor. Demek ki bu kardeşler irşâd istiyor, yumuşak bir lisanla irşâd edilmek istiyor.

Bu, fâsıklarla, küfür ehliyle dostluk da menfî bir hâl transferine sebep oluyor.

Sene başı geldi. Sene başı da bizim âdetimiz değil. Böyle bir şey yok. Sene başıysa bir düşünmemiz lâzım:

Bir sene geride kaldı. Ömür takviminden bir sene daha bitti. Bir sene daha öbür âleme yaklaştık. Kirâmen Kâtibîn ne varsa, ne yapmışsak, havâle etti dosyamıza. O dosyamız yarın karşımıza çıkacak. Eğlenmek, zıplamak yerine istiğfar mı etmeli... Yoksa onlara benzemek mi?..

Bu dînî asabiyet çok mühim.

مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

“Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” [Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031] buyruluyor.

İmâm-ı Rabbânî’den bir hâdise nakledeceğim, Mektûbât’ından. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor:

Bir keresinde hasta bir şahsı ziyarete gitmiştim diyor bir hastayı. Ona ölüm yaklaşmıştı, sekerât hâlindeydi diyor. Hâline teveccüh ettiğimde diyor, duâ ederek hâline yöneldiğim zaman gördüm ki kalbi şiddetli karanlıklar içindeydi. Her ne kadar karanlığın kalkması için teveccüh edip duâ etmiş olsam da hiç kalkmadı diyor. Çokça teveccühten sonra mâlum oldu ki bu karanlıklar, küfür ehlinden kendisine sirâyet eden menfî hâllerden kaynaklanmaktadır.

(Bu, Budistlerin şeyine gidermiş Hindistan’da, onların çalgılı eğlencelerine iştirâk edermiş.)

Bu sıkıntıların menşei, küfür ehliyle dost geçinmiş olmasıdır diyor. Bilhassa diyor, ondan sonra anladım ki bu karanlığın def’i için teveccüh etmek, duâ etmek, yerinde bir iş değil. Zira onun bu karanlıklardan temizlenmesi lâzım. Ancak bunu Cehennem ateşi temizler. Küfür ehliyle beraber olmanın cezasıdır.

Bu arada şu dahî mâlum oldu ki îmandan bir zerre, onu ebedî Cehennem azâbında kalmaktan kurtaracaktır. Bu da o miktar îmânın bereketi olacaktır.

Daha sonra hatırıma; acaba bunun cenaze namazını kılmak câiz midir, değil midir diye içime sual geldi diyor İmâm-ı Rabbânî Hazretleri. Bu da teveccühten sonra belli oldu ki, onun namazını kılmak, yerinde olur diye düşündüm. O müslümanlardan idi. Îmânının varlığı ile beraber, küfür ehlinin âdetlerini de icra ederler, onların günlerine hürmet ederlerdi. Onun yine de namazını kılmak gerekir. Onları küffar arasına katmak doğru olmaz. İşin sonunda -inşâallah- ebedî azaptan kurtulur ümidiyle onun namazını kılmaya karar verdim diyor.

Yani bu, demek ki bu kadar mühim. Cenâb-ı Hak, istemiyor!..

Maalesef bugün de oradan gelen modalar, reklâmlar, markalı bilmem neler vs… Alıp, onlara benzetiyor.

Yine âyette, Fetih Sûresi’nde:

“Muhammed (-sallâllâhu aleyhi ve sellem-) Allâh’ın Resûlü’dür...”

“وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ” buyruluyor.

“…Onlar küffâra karşı (bir taviz vermezler, temayül etmezler, onlara karşı) şiddetlidir…” (el-Fetih, 29) Îmanlarını korurlar, şahsiyet ve karakterlerini korurlar.

Îmânın kemâli; lâyıkına muhabbet, müstahakkına nefret. Bu îmanın bir şartı.

Tebbet Sûresi, bunu bize çok güzel hatırlatıyor. Ebû Leheb, amcasıydı Efendimiz’in. Fakat Allâh’a ve Rasûlullâh’a düşmandı. Cenâb-ı Hak; “Elleri kurusun, lânet olsun!” buyuruyor. (Bkz. Tebbet, 1)

Bir ara “hoşgörü” diye bir şey vardı. -Allah korusun- bu da çok sakat bir şey. Neyi hoş göreceksin sen? Sendeki Cenâb-ı Hak telâkkîsiyle onlardaki Cenâb-ı Hak telâkkîsi aynı değil. Onlar hem teslisçi hem antropomorfik. Bizde Allah telâkkîsi müteâl. Peygamber’ini kabul etmiyor. Yani neyin hoşgörüsü olacak?!. Bir zaman da o geldi geçti.

Cenâb-ı Hak buyuruyor Bakara Sûresi’nin 120. âyeti:

“Sen onların dînine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da Sen’den aslâ memnun kalmayacaklardır. De ki; asıl doğru yol, ancak Allâh’ın yoludur…”

Yine diğer bir âyet, Mâide Sûresi 51. âyet:

“Ey îmân edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin! Onlar birbirlerinin dostlarıdır. (Görüyoruz zaten Dünya’da âyet-i kerîmenin tecellîsini.) Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır (buyruluyor). Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” buyruluyor. Buna benzer çok âyet-i kerîmeler var.

Aman kardeşler! Bu, sene başında da o gün kepengi indirmemiz lâzım.

Efendimiz bu hususta o kadar Ashâb-ı Kirâma şey yapıyordu ki, meselâ Yahudiler saçlarını böyle tarıyorsa Efendimiz öbür türlü tarattırırdı. Onların giysileri böyleyse Efendimiz daha başka giysiler tavsiye ederdi.

Mescit kuruldu. Nasıl cemaate davet edelim diye düşündü Ashâb-ı Kirâm. Bir kısmı dedi ki çan çalalım dedi. Efendimiz; “Yok, bu hristiyanların âdetidir.” dedi. Bir kısmı boru çalalım dedi. “Yok, bu dedi, Yahudilerin âdetidir.” dedi. Sonra ezan zuhur etti… (Bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 27/498)

Velhâsıl bu da yani sene başı geldiği için ben bu işi, çoluk-çocuğumuzu îkaz edelim. O gün kepenkleri bir an evvel indirelim -inşâallah-. Bilhassa duâ da edelim Cenâb-ı Hakk’a. Bu olan yanlışlıklar, gazaba çevrilmesin -inşâallah-…

İslam ve İhsan

NOEL VE YILBAŞI NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Noel ve Yılbaşı Nasıl Ortaya Çıktı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Rabbim Müslümanlara iman ve İslâm şuuru, hocalarımıza da hakkı ve hakikati halka anlatma gayreti ihsan eylesin.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.