Müslümana Düşen Görev Nedir?

Sevgili kardeşim, biliyor musun Allah Teâlâ’nın katında ne kadar kıymetlisin?

Bak, üstünde gece gündüz renkten renge, şekilden şekile giren, dolunay ile oluşan mavi mehtabı muhteşem, yıldızlardan oluşan avizesi muazzam, gece karanlığımda başka bir alem, gündüz aydınlıkta tam bir nimet ve ibret olan, bazen bulutla süslenen, sisle tüllenen bir gökyüzü var. Titriyor sanki Yüce Yaratıcının azametinden!

İyice bak, içinde kimler var? Kimisi oturan, kimisi ayakta duran veya uçuşan nurdan yaratılmış melekler var. Ne yapıyorlar biliyor musun? O tertemiz günahsız masum ağızlarıyla sana duâ ediyor, kusurlarının bağışlanmasını diliyor, üstünün örtülüp hesaba çekilmemeni ve utandırılmamanı istiyorlar.

Kimden mi? Kullarına karşı zaten çok çok affedici, çok bağışlayıcı, çok çok merhamet edici Rablerinden, Rabbimizden…

Kalk kardeşim, kalk da Rabbine şükret! Hadi meleklere teşekkür et. Gördüğün manzaralar karşısında ürper de bir kere daha ilâhî azameti gör. Gör de “Allahu Ekber” diye haykır. Sen de katıl kainattaki Allah Teâlâ’nın tesbihinde olan kudsîlere…

İMKÂN VE HİZMET

Ömür ve imkan varken, henüz ecel gelmeden, elinden gelen hakka kulluk ve halka nafile hizmetleri millet yararına kullanmak her Müslümana düşen bir görevdir.

Bir gün hepimiz ölecek, Bu kubbede baki kalan hoş bir seda imiş. Öyle diyorlar. Ama unutmamalıyız ki en önemlisi, bunu ihlasla yapmaktır. Yani sadece Allah rızası için... Gök kubbede bir sedası olsun diye değil.

Bu gök kubbeyi sedasıyla tek başına doldurabilecek, ama dünyada adı sanı bilinmez nice ihlaslı insanlar da olabilir. Onlar iş yapmışlar, ama hiç konuşmamışlar, sessiz ve sükut üzere münzevi yaşamışlardır. İşte bu, bambaşka bir güzellik.

Elinden gelen her imkanla hakka ve halka hizmet edenlere bizler her zaman duacıyız. Kim olurlarsa olsunlar, Allah Teâlâ ihlasla hizmet eden mü'minleri dünya ve ahirette efendi ve aziz eylesin. Öldükten sonra gök kubbede sedalarını çınlatsın ki biz onları bilelim ve dua edelim.

SİYASAL İSLÂM MI?

Şimdi bir moda söylem var: “Siyasal İslâm’a karşıyız. Siyaset İslâm’a zarar verir.”

Hay Allah sizi ıslah etsin e mi? İslâm toplumunu İslâm yönetmeyecek de kimler yönetecek? Siz Müslümanları, ellerinde imkan varken, “bizi İslâm yönetmesin de küfür yönetsin” diyecek kadar aptal ve budalâ mı sanıyorsunuz? Üstelik İslam bunu haram kılmışken?

Yahu küfrün Müslümanları yönetmesi haramdır, haram.

İslâm, çağımıza kadar nice toplulukları başarıyla yönetmiş bir dindir. İslâm toplumu da, İslâmî kanunlarla siyaseti, yani yönetimi ve sosyal hayatı düzenlemeyi, biçimlendirmeyi başarmış olan toplumlardır.

Toplum Müslüman, yönetim küfür olsun öyle mi? Bunu hangi akıllı ya da uyanık bize teklif ediyor acaba? Bizi ne sanıyor acaba o ükela?

EMANETLERİ EHLİNE VERMEK

İslâm, yerkürede ilk defa idarecileri “râî, çoban, hizmetçi” yerine koymuş ve kamu yönetimini bir “emanet” olarak değerlendirmiştir.

Tarihinde bir sapma olan “saltanat”ın halkı – tebayı “kullarım” diye isimlendiren anlayışı asla İslâmî değildir. Aslında İslâm’da asla saltanat, krallık, padişahlık ve veliahtlik yoktur. “Emanetlerin ehillerine verilmesi, idare edenlerin en önemli görevidir.  (Nisa, 58)

Yönetim ehliyetinin başında ise İslâm/Müslüman olmak gelir. Kâfirin küfür kanunlarıyla Müslümanları yönetme yetkisi asla ve kat’a yoktur. Bu kesinlikle haramdır.

Kaynak: Cemâl Nar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.