Müslümanı Güzelleştiren İncelikler
Fahri Kâinat (s.a) Efendimizin hayatı, nezâheti belli. Büyükler de onu, mümkün olduğu kadar kendilerinde tatbik etmeye gayret etmişler. Müslümanlar zeki olacak; anlayışlı, nâzik, kibar olacak. Tabii nezâket çok mühimdir.
Efendim benim imanım var, tamam ama ashâbı kiram da kısım kısımdı. Bazen Ebu Bekir Sıddık (r.a) meşrebinde olanlar vardı, çok sertleri de vardı. Ama iman bakımından hepsi imanlı o başka.
Müslüman denildiği zaman, bütün iyilikler onun üzerinde cem edilmiş bir insan telakki etmek lazım. Ama bunu gören, yaşayan da pek azdır, zümrüdü anka gibi. Yine ancak bu, seyrü sülûk görenlerden tek tük çıkabiliyor. Bir kere affedici olabilmek, intikamcı değil. Mü’min daima affedici olacak. Bilhassa iki müslüman, aralarında ufak şeylerden birbirlerine giriveriyorlar. Celâdet ancak küffara karşı. İnsan, kalbini mümkün olduğu kadar sevimsiz insanlarla meşgul etmemesi lâzım. Ne kadar sevse de, sevmese de onun tesiri altında kalır. Fakir meselâ darda kaldığım zaman, Ebu Bekir Sıddık (r.a) Efendimizin kitabını şöyle göğsüme bir koyarım, muazzam ferahlık verir. Nezaket de dediğimiz gibi hududu yok, şahsa göre. Nazik bir insan, daha nazik bir insanın yanında kaba saba kalıverir. Ölçünün nihayeti yok. Ama ne var, burda bir incelik var. Hakikat de söylenecek. Ben kalp kırmam, herkesle geçinirim dedi mi bir insan, o nâkıstır, noksandır. Herkesle geçinmek mukadderse geçinirsin. Geçinirse de hakikati söylemesi lâzım.
HER ŞEYE GÖZ YUMMA!
Bazı insan da aşırı yumuşak oluyor. Onu vird edinmiş oluyor, ben herkesle bilaistisna dinli-dinsiz geçimli olacağım diyor, olmaz. Bir kaç muhitte, bazı ihvân onu ölçü almışlar. Halbuki tebliğciler, mürşidler her şeye göz yummazlar, yerine göre. Kimisine çok iltifat ederler, kimisine yüzünü asar, ağzını bile açtırmaz.
Hak, hukuk, adalet beraber yürüyecek, nezaketin içinde. Bazı insan vardır; naziktir, herkesle geçimlidir. Evet efendim diye devamlı baş sallar. Adam dedikodu, gıybet yapar, o da ona başını sallar. Yalan olduğunda ona iştirak etmiş olur.
Ölçülü işleri ancak Cenâb-ı Hakk nasib eder. Bilhassa fesadın, hasedin, hubbu riyasetin kalbden çıkması lazım.
Bu yolda bazı insan terakki eder, terakki ettiğini bilmez. Bazısı terakki ediyorum zanneder; halbuki bu kuru laftan başka bir şey değildir. Kuru kuruya olur mu? Yaşamak lâzım.
Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, Allah Dostunun Dünyasından. s. 169-174