Müslümanın Gece Hayatı
Akşam'la başlayan, Sabah'la biten gece vaktine üç farz namaz vakti giriyor. Buna bir de Vitr'i ve Teheccüd'ü eklerseniz, böylelikle "müslümanın gece hayatı" ortaya çıkıyor.
Akşam'la başlayan, Sabah'la biten gece vaktine üç farz namaz vakti giriyor. Buna bir de Vitr'i ve Teheccüd'ü eklerseniz, Müslümanın ibadet yüklü gece hayatının genel çerçevesi ortaya çıkıyor. Bu haliyle gece, "Müslüman Saati"ne göre kurgulanmış bir zaman parçası.
EFENDİMİZ'E BİLDİRİLEN UYKU DİSİPLİNİ
Ama hepsi bu kadar değil. Bundan öte bir ibadet elektriği yüklü gecede. Başka bir şey gece, Müslümanın hayatında...
Mesela, Rasulullah Efendimizden bize bildirilen bir uyku disiplini var.
Huzeyfe (r.a.) şöyle diyor:
Rasulullah (s.a.) geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyar sonra da;
"Allahümme bismike emutü ve ahya: Allahım! senin isminle ölür, senin isminle dirilirim." derdi. Uykudan uyandığı zaman: "Elhamdülillahillezi ahyana min ba'di ma ematena ve ileyhinnüşur. Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Diriltmek sadece O'na mahsustur." (Buhari, Müslim)
Rasulullah Efendimiz'in uyku ile ilgili bir de dua tavsiyesi var. O da şöyle:
Ebu Ümare Bera bin Azib'den, Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu:
"Ey falan! Yatağına yattığında şöyle dua et:
"Allah'ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim. (Rızanı) isteyerek, (azabından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.
"Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun." (Buhari, Müslim)
Bu iki hadis-i şerif, Rasulullah Efendimiz'in uykuyu bir ölüm, uyanmayı da bir yeniden dirilme gibi telakki ettiğini, dolayısıyla, uykudan önce kalbi koordinatların yenilenmesine işaret buyurduğunu görüyoruz.
Kalbi koordinatlar da şöyle tanzim edilmiş:
- Allah'a mutlak teslimiyet.
- Ona teveccüh.
- Ona sığınma.
- Ona tevekkül.
- O'nun rızasına iştiyak.
- Azabından endişe.
- Ve "İndirdiği kitaba, gönderdiği peygambere iman."
Demek ki Rasulullah, gecenin ibadet dışındaki zamanına bile kalbi koordinatlarımızı yeniden idrak ederekgirmemizi gerekli görüyor.
PEYGAMBERİMİZİN TEHECCÜD VAKTİ İÇİN TAVSİYE ETTİĞİ DUA
Rasulullah Efendimiz (s.a.)in bize bir de Teheccüd için kalktığımızda okumamızı tavsiye ettiği dua var. O da, bizi kalbi koordinatlar çerçevesinde terbiye eden çizgiler taşıyor:
"Hamdolsun sana ya Rabbi! Sen bütün semaları, arzı ve onlardakileri ayakta tutansın. Hamd Sana mahsustur ey Rabbim! Sen semalarda, arzda ve onlarda ne varsa hepsinin nurusun. Hamd Sana mahsusdur ey Rabbim! Sen semaların, arzın ve onlardakilerin malikisin. Ve Sana yine hamdolsun ki, sen Hak'sın. Senin va'din de hak, Sana kavuşmak da hak, sözün de hak, cennet de hak, ateş de hak, nebiler de hak, Muhammed -sallalahüü aleyhi ve sellem- da hak, kıyamet saati de hak. Sana teslim oldum ey Rabbim! Sana iman ettim, Sana tevekkül etdim ve Sana yöneldim. İnanmayanlara karşı Sana dayanarak mücadele ettim ve neticede ancak Seni hakem olarak kabul ettim, benim evvelki yaptıklarımı da, sonradan yapacaklarımı da gizli yaptıklarımı da açıktan yaptıklarımı da mağfiret et. Öne alan da Sensin, geriye bırakan da Sensin. Senden başka ilah yoktur. Kuvet ve kudret ancak, Allah'a dayanmakladır."
Bu duaya giren her ifade, insanın Rabbi ile tüm bağlarını yenileyen, "amentü çerçevesi" içine giren tüm unsarları idrak alanına getiren bir seçicilik taşıyor.
Namazlar... Dualar...
Ve bir de tefekkür...
Kur'an'ın müteaddit ayetlerinde ikaz sadedinde gündemimize taşınan bir başka şahsiyet disiplini.
TASAVVUF'TA GECE HAYATI
Tasavvuf, bu zamana bir disiplin halinde Rasullullah'ın gece hayatını...
Karanlığın tüm afakı örttüğü, bizi eşyadan ve masivadan tecrid ettiği, bir anlamda dünyanın, bir Allah dostunun kişiliğini dokuduğu "çilehane" kadar küçüldüğü bir yüreklik -bir dimağlık çerçeveye teksif olma, odaklaşma ve orada kendi kişiliğimizin liflerini yeniden örme... Mahşerdeki kadar yalın, tek başına...
-Tefekkür-i mevt... Ölüm ve ahiret noktasına gidip dönüş... Hissediş, yaşayış... Mahşerle hayat arasında ilmekler atma. Umutla korkuyu birlikte yaşama. Bir muhasebe zamanı yaşama. Kendi hesap defteri ile buluşma, yargılanma duygusu ile buluşma, Rabb ile mülaki olma gerçeği her ne ise, onu idrak, sırat köprüsü üzerinde yürüme, ayrılan saflar içinde saf belirleme... Yüzünün ağardığını karardığını hissetme... Elimiz şehadet ettiğinde ellerimizden korkmama, ayaklarımızın çığlığını susturmak için çırpınmamama... Cennetin kokusu duyma, cehennemin korkusunu hissetme... Rasullluh'la komşu olabilme iştiyakı ile yüklenme, O'na orada da hasret kalabilme endişesi ile kavrulma, yanma, Livaü'l-Hamd altındaki büyük buluşmaya doğru yürüme... Ebediyyete kulaç atma, yüreğini böylesine büyük bir yolculuğa mukavim hale getirme...
-Varoluşun murakabesi... Yokluktan varlığa geçişteki seyri ve insan olarak zaafımızı idrak. Her nefesteki Allah kudretini idrak. Tevhidi idrak. "Lailahe illallah" zikriyle kalbi yoğurmak. Lafza-i Celal'i bir kalb ritmi haline getirmek. Esma-i Hüsna'dan her davranışımıza tecelliler sağmak. Şükrü idrak etmek. Hayatın her alanında masivadan arınmak... Sebeplere esaretten kurtulmak. Allah'ın yakınlığını, bizimle birlikte oluşunu deruni bir kavrayışla algılamak. İhsan disiplinini edinmek. Huzur'da duruş terbiyesi kazanmak.
-İstiğfar ahlakını kuşanmak. Her gün yüz kere istiğfar eden bir Peygamber 'in ümmeti olarak geceleri bir tevbe - arınma, bir göz yaşı teknesi gibi değerlendirmek. Gecenin örtülerine bürünmek ve geçirdiğimiz günü, aklar ve karalar halinde ayrıştırmak, kalbimizin üzerindeki her kara nokta için bir damla gözyaşı üretebilmek...
- Her gece, sılası Hazreti Peygamber'e kadar ulaşan kalbi bir vuslat yolculuğuna çıkmak... 14 asırlık İslam gönül mirasında seyrü sefer yapmak ve bu mirasın gönül mimarları ile buluşmak, kalbimizi onların gönül miyarları ile ölçmek, kalp bir kalbden korkmak, hasta bir kalpten korkmak, ölü bir kalbden ürkmek ve Allah dostlarının kalb zincirine eklemlenebilecek bir kalbi kıvamı aramak... Bir altın kalbler silsilesi ile yan yana durmak ve halimizin onlara yabancı olmadığını hissedebilmek...
"Gözüm uyur, kalbim uyumaz" diyor sevgili Peygamberimiz. Bu, uykunun bile hayattan koparmadığı bir kalb diriliğinin ifadesi. "Allah'ın terbiye ettiği" bir kişilikteki kalbi kıvam bu.
Bu kıvam "Peygamberi" bir hususiyet taşıyor. Bizler bu kalbi diriliği bulamasak bile, uykularımızı bile ibadet haline dönüştürecek bir "Rahmani atıfet"e mazhar olabiliriz, diğer zamanlarımızı kulluk disiplini içinde yaşarsak. İşte o, "gece bilenmesi ya dagece donanımı" ile ulaşılabilecek bir mazhariyyettir.
İşte böyle bir gece hayatı...
Felekten bir gece çalmak değil bu. Gece savurganlığı değil.
Zamanın ölümü değil.
Müslümanın çalınmış geceleri olmamalı.
Müslümanın çalınmış, savrulmuş geceleri olmamalı.
Gece emanet Müslümana...
Gündüzün sağlamasının yapılacağı bir zaman dilimi.
Gündüzün eksilerini artıya dönüştürmek için tahsis edilmiş bir lütfu Rabbani...
Önceki günü arındıran, ertesi günü besleyen bir ana ikmal deposu. Yarınların çimlendiği bir bereketli toprak.Bir nadas mevsimi gece.
Allah'ı anarak donatılan her gecede, sonsuz bereket çimlenebilir hayatımız için. Güneşle birlikte doğma imkanı gece. Güneş gibi büyüyebilir kişiliğimiz gecenin rahminde, ve güneşi doğurur gibi doğurabilir yeni kişiliğimizi rahminden...
Gündüz kopan bağları yenileme zamanı gece.
Fersudeleşmiş duygulara yeniden hayat verme zamanı...
"Rabbim, deme zamanı, işte kapına geldim, aç bana kapılarını..."
Kapıların açılacağı zaman gece.
Duaların, çığlıkların, yakarışların, göz yaşlarının, tazallumun, hıçkırışın buluştuğu zaman gece... Bir nice secde ile, rüku ile, salatü selam ile, lafza-i celal ürperişi ile buluşma zamanı. Harman zamanı gece... Rüzgara savrulanla öbek halinde yığılan altın renkli buğdayların ayrıştığı zaman gece...
"Harman yeri dervişlerin" denir Anadolu'da...
Hiç olmazsa harman yerinde buluşma iştiyakı ile yüklenilecek zaman gece.
Seherin bir vaktinde bir zikirle eklemlenememek ne kadar derin bir hüsrana yelken açmak demektir!
Bir Allah dostunun duası ile buluşamamak ne acıdır.
GECEYİ İHYA NE DEMEKTİR?
"Geceyi ihya" denilmiş İslam ıstılahında gece hayatına... Geceyi diriltenlere ne mutlu.
Gecedeki Sır
İbadet ve Tefekkürde Derinleşmek
Bir aile saâdeti iklîminde yaşanan, istirahatli ve ihyâ edilmiş gecenin ardından, hayâtî kıymetleri hâiz bir maîşet sabâhı gelir. Nitekim gündüzlerin bir maîşet meşgalesi olduğuna ve vakitlerin insan için tanzîm edilmiş şekline, âyet-i kerîmede şöyle işâret buyurulur:
"Muhakkak ki gece (ibâdet için yatağından) kalkan kişi, neş'e bakımından daha kuvvetli, (Kur'ân'ı) okuyuş bakımından da daha sağlamdır. Doğrusu sana gündüz vakti uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin ismini zikret. Bütün varlığınla O'na yönel." (Müzzemmil Sûresi, 6-8)
Gecenin sükûn ve bediî manzarasının câzibesi ve sırları, onu ibâdet ve tefekkürde derinleşerek geçirenlere âiddir. Bu sırra sahip olan kulların kalbî âlemleri, ulvî hasletlerle yerler ve gökler kadar genişleyip nice ilâhî tecellîlere ma?kes olur ve yalnız ahlâk-ı ilâhî libâsına bürünürler.
Gündüz, gecenin sıhhî istirâhatini lâyıkıyla vermekten uzaktır. Gecelerin ictimâî ve ahlâkî bakımlardan da te'sîrleri meydandadır. Gecelerin feyzinden istifâdeyi bilmeyenler gündüze yorgun, uyuşuk çıkmakla gündüzün bereketinden mahrum kalır. Gecelerin nîmetini bilmeyenler için gündüzün hayrını düşünmek mümkün değildir. Sabahın selâmetini elde etmek isteyen her insan, ilâhî ve mânevî manzaralara girebilmek için, gecesini gâyeli kullanmak mecbûriyetindedir.
Hayâtı gün ve gece periyodu içinde görmek, ayrı bir ilâhî ihtişam ve ibret levhasıdır. Bir mü'minin gecesini tamâmen uykuda harcayarak ilâhî feyz ve rûhâniyetten mahrum kalması, geceleri bir heykel donukluğu içinde uykuya kurban etmesi büyük bir hüsrandır. Zîrâ bizler, fânî lezzetleri ellerinden alınacak âhiret yolcularıyız. Bir yaz bulutu hâlinde gelip geçen dünyâ hayâtı, âhiret endişesi olmadan yaşanıyor ise bu, gündüzü akşamsız telâkkî etmekten başka bir şey değildir.
(Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 168. Sayı, Sayfa 28)
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2002 - Subat, Sayı: 192, Sayfa: 003