Müslümanın Kardeşlik Adabı

Müslümanın kardeşlik adabı nasıldır? Medine’li Ensar ve Mekke’li Muhacir kardeşliği Müslümanlar için nasıl bir örnektir? Kıymeti, önemi ve almamız gereken ders nedir?

İslam’dan önce kabileler halinde yaşayan insanlar sürekli savaş halindeydi. Sudan bahanelerle çıkarılan savaşlar kabilenin şerefi için yapılırdı. Akrabalık bağı din ve inanç bağından önce gelirdi. İslam’ın gelişinden sonra din kardeşliği her şeyin önüne geçti. Peygamber Efendimiz (s.a.) “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurât, 10) ilahi emrine uygun olarak müminleri birbiriyle kardeş yaptı. Bundan sonra din kardeşliği duygusu akrabalık bağının önüne geçti. Öyle ki Müslümanların ilk savaı olan, Bedir Harbi’nde kimi Müslümanlar kardeşiyle, kimi babasıyla kimi de amcasıyla çarpıştı.  Nitekim o gün Hazret-i Ebû Bekir, oğlu ile; Ebû Ubeyde bin Cerrâh, babası ile; Hazret-i Hamza, kardeşi ile kılıç kılıca geldi.

Hicretten sonra Medine’li Ensar, Mekke’li Muhacirlerle öyle bir kardeş oldular ki onları kendi evlerine ortak yaptılar. Bahçe ve tarlalarının yarısını verdiler. Eşi görülmemiş bir fedâkârlık ve cömertlik örneği sergilediler.

Kardeşimiz hizmet etmeye ve değer vermeye en layık kişidir.

Peygamber Efendimiz bir grup genç sahabiye, diğer kardeşlerinin yanına misafir olarak giderken şöyle nasihat etti.

“Sizler biraz sonra kardeşlerinizin yanına varacaksınız. Bindiğiniz hayvanları düzene koyun, elbiselerinize çeki düzen veriniz ki, insanlar arasında yüzdeki güzellik timsali ben gibi olunuz. Çünkü Allâh çirkin görünüşlü ve kötü sözlü kimseleri sevmez.” (Ebû Dâvûd, Libâs 25)

  • Kardeşler birbirine karşı sorumludur! Kardeşlerin birbirlerinde hakları vardır.
  • Kardeş kardeşin yardımına koşar, ihtiyacını giderir. Zira, dünyada bir din kardeşinin sıkıntısını gideren, ihtiyacını gören kimsenin Allah da ahirette sıkıntısını giderir. (Buhârî, Mezâlim, 3)
  • Kardeş kardeşin ayıbını ortaya çıkarmaz. Zira bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. (Müslim, Birr, 58)
  • Müslümanlar birbirlerinin aralarını düzeltir, bozmaz. Laf taşımaz, dedikodu, gıybet yapmaz.
  • Müminler iyi günlerinde de kötü günlerinde de sırf Allah rızası için birbirlerini ziyaret ederler.
  • Mümin kardeşler daima birbirlerine hayır dua ederler.
  • Kardeşler birbirine sevdiklerini söylerler.
  • Kardeş, kardeşinin bir hatasını mutlaka söylemesi gerekiyorsa -ona kendini gösteren bir ayna gibi olur-  ve iyi bir niyetle ve yalnızken söyler.
  • Kardeşler birbirlerinin yakınlarını ve sevdiklerini de severler ve onlara hürmet ederler.
  • Kardeşler asla birbirinden nefret etmez, birbirlerine haset etmez ve kin gütmezler. Dolayısıyla üç günden fazla küskün de durmazlar.
  • Kardeş kardeşi küçük görmez, ona hor bakmaz.
  • Kötülüğe batmış, günaha bataklığına düşmüş kardeşleri için dua eder. Onlarının elinden tutarak kurtarmaya gayret eder.
  • Din kardeşlik aynı anneden doğma kardeşlik gibi hiç bitmeksizin ölünceye hatta kıyamete kadar devam eder.
  • Müminlerin birbirlerine karşı şefkat ve merhamette bir vücudun organları gibidir. Bu organlardan biri hasta olduğunda nasıl ki bütün beden uykusuz kalır ve huzursuz olur. Mesela, bir dişimiz ağrısa elimiz yanağımıza gider çenemizi avuçlar. Ayaklarımız dişin tedavisi için bütün vücudu doktora taşır. Gözler uyumayarak onun acısını paylaşır.  Bütün bir vücut, dişin ağrısının geçmesi için seferber olur.  İşte dünyanın neresinde olursa olsun bütün Müslümanlar böyle bir vücudun organları gibidir.

Hasan-ı Basri Hazretlerinin yanına bir adam geldi ve aralarında şu konuşma geçti.

—  Efendim, falan kimsenin evine gitmiştim senin hakkında kötü sözler söyledi.

—  Sen o kişinin evine niçin gitmiştin?

—  Misafir olmuştum, beni davet etmişti.

—  Pekiyi sana ne ikram etti? Neler yedin?

—  Ne bileyim! Çok şey yedim çorba, kebap, tatlı, süt, çay…

—  Be mübarek adam, sana bu kadar verileni, o yediklerinin hepsini midende tuttun da bir çift sözü mü içinde tutamadın?

EŞSİZ BİR DESTAN (Hikaye)

Yermük Savaşı, bütün sahabelerin sabırla imtihan olduğu çok zor bir savaştı. 240 bin Rum askerine karşı sadece 46 bin Müslüman askeri vardı. Yüreği Allah ve peygamber sevgisiyle dolu müslüman askerler, kahramanca savaştılar. Peygamber Efendimizin övgüsünü hak eden Hâlid bin Velid komutanlığında müslümanlar, büyük bir zafer elde ettiler. 100 bin kadar haçlı askeri öldü ve 3 bin müslüman şehit oldu. Bu savaş, gerçekten tarihte eşine az rastlanır yiğitlik ve fedâkârlık destanıdır.

İşte bu müthiş Yermük muharebesinin son anlarıydı. Kavurucu güneşin altında, toz toprak birbirine karışmıştı. Saatlerdir durmadan savaşan kahraman müminler, mızrak, ok ve kılıç darbeleriyle yaralanmışlardı. Kırbalarındaki iyice ısınmış bir yudum suyu bile içmeye fırsat bulamamışlardı. Bir damla suya muhtaç dudaklar, kelime-i şehâdet ve tevhitlerle kendilerini ebedîyen serinletecek şehitlik şerbetini bir bir yudumluyorlardı. Allah’ın dinini yaymak ve insanların âhiret mutluluğu için kendi canından vazgeçen insanların fedâkârlığının sergilendiği bu ibret tablosunu, Huzeyfe – Allah ondan râzı olsun- şöyle anlatıyor:

– Yaralıydım ve çok bitkindim. Kendimi güçlükle toparladım. Amcamın oğlu Hâris’i aramaya başladım. Son anlarını yaşayan, çektikleri acının etkisiyle inleyen kardeşlerimin arasında ilerliyordum. Çok geçmeden onu buldum. Amcamın oğlu birçok yerinden yaralanmıştı, hemen kırbamı alıp yanına eğildim.

Konuşmaya mecâli yoktu. Ama gözleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Çatlamış dudaklarını bir an önce suya kavuşturmak için eğildiğimde biraz ileride yaralı vaziyette yatan kardeşim İkrime’nin sesini duydum.

—Su! Su! Ne olur bir yudum su! diye inliyordu. Amcamın oğlu, İkrime’nin sesini duyduğunda kendisi içmekten vazgeçmiş, gözleriyle ona vermemi işaret ediyordu.

Hemen, kılıç ve mızrak darbesiyle yaralanmış bedenini kızgın kumların üzerine bırakmış olan İkrime’ye doğru koştum. Kırbamı ağzına doğru uzattım. Kırbayı tutarak ağzına götürmeye çalıştığı anda az öteden Kardeşim Iyas’ın feryadı duyuldu.

– Ne olur biraz su! Allah rızası için bir damla su!

İkrime, kırbanın ısınmış suyunu daha dudaklarına değdirmeden kırbayı ağzından uzaklaştırdı. Iyas’a götür, manasında başını ondan tarafa doğru zorlukla çevirebildi.  Iyas’ın iç sızlatan iniltisi İkrime’nin merhamet duygularını coşturmuş, kardeşi “su” diye inlerken suyu kendi içmeye gönlü râzı olmamıştı.

Koşarak Iyas’ın yanına gittiğimde onu kelime-i şehâdet getirirken buldum. Son nefesini veriyordu. İkrime’nin ikram ettiği sudan önce Rabbi O’nu sonsuz rahmetine almış kırbanın suyundan önce ona cennet pınarlarının suyunu tattırmıştı. Suyu, bari İkrime’ye yetiştireyim diye hemen ona doğru yöneldim. Fakat ona da çoktan şehitlere ikram edilen cennet şerbetleri sunulmuştu. Belki Haris’e yetişebilirim umuduyla tekrar koşa koşa onun yanına geldim ve kırbayı uzattım ama onun da artık suya ihtiyacı kalmamıştı…

Kaynak: Faruk KANGER Lokman HELVACI, ADABI MUAŞERET

İslam ve İhsan

MÜSLÜMANIN ESNEME HAPŞIRMA ÖKSÜRME VE GEĞİRME ADABI

Müslümanın Esneme Hapşırma Öksürme ve Geğirme Adabı

İSLAMʼDA KARDEŞLİK AHLAKI VE HUKUKU

İslamʼda Kardeşlik Ahlakı ve Hukuku

MUHACİR VE ENSAR ARASINDA KARDEŞLİK AKDİ: MUAHAT

Muhacir ve Ensar Arasında Kardeşlik Akdi: Muahat

İMAN KARDEŞLİĞİ VE NESEBİ KARDEŞLİK ARASINDAKİ FARK NEDİR?

İman Kardeşliği ve Nesebi Kardeşlik Arasındaki Fark Nedir?

İSLAM KARDEŞLİĞİ NASIL OLMALI?

İslam Kardeşliği Nasıl Olmalı?

İSLAM KARDEŞLİĞİYLE İLGİLİ 5 HADİS

İslam Kardeşliğiyle İlgili 5 Hadis

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.