Müslümanın Komşuluk Adabı Nasıl Olmalıdır?

Müslümanın komşuluk adabı nasıl olmalıdır? Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu hususta bizleri nasıl uyarıyor? İbretlik hadiseden çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

“Akraba ve dost ilişkilerini kesmeyenlere  ve birbirlerini ziyâret edenlere sevgim  hak olmuştur.” (İbn-i Hanbel, V, 229)

Bir kimseyi görmeye, hâlini hatrını sormaya, gönlünü almaya gitmek Müslüman olmanın ve İslâm kardeşliğinin îcâbıdır. Allâh Teâlâ bütün Müslümanları kardeş ilan etmiş ve onların birbirlerini sevip saymalarını, yardımlaşmalarını emretmiştir. İnsanlar arasında sevginin yerleşmesine yardımcı olan en önemli sebeplerden birisi de ziyâretlerdir. Bu bakımdan İslâm, ziyârete büyük bir ehemmiyet vermiştir.

Komşu ziyâretleri; hastalık, bayram, doğum, vefât gibi muhtelif vesîlelerle gerçekleştirilebilir. Hiçbir sebep olmadan nezâketen yapılan ziyâretler de vardır. Müslümanlar, ziyâret yolu ile birbirlerinin sıkıntılarını, problemlerini ve ihtiyaçlarını öğrenerek yardımlaşma fırsatı bulurlar.

“Komşusu aç iken, karnını doyuran kimse gerçek mümin değildir.” (Hâkim, II, 15)

Aynı zamanda toplum içinde yalnız olmadıkları duygusunu kazanır, geleceğe ümit ve güvenle bakarlar. Sevinç ve üzüntülü anlarında çevrelerinde gördükleri kardeşleri, onlar için huzur kaynağı olur. Bu sebeple komşu ve tanıdıkları, ziyâret etmenin bir çok fâidesi vardır. Allâh Resûlü, bu hikmete binâen ashâbını devamlı ziyâret ederdi. Onun güzel ziyâretlerinden birini Kays bin Sa’d (r.a.) şöyle anlatıyor:

“Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gün bizi ziyârete gelmişti.

«– es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâh» dedi. Babam, Peygamberimiz’in duymayacağı şekilde hafif bir sesle selâmı aldı. Ben:

– Allâh’ın Resûlü’ne izin vermiyor musun? dedim. Babam:

– Dur, acele etme! Bize daha çok selâm versin, dedi. Efendimiz yine:

«– es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâh» dedi. Babam bu defâ da selâmı hafif sesle aldı. Resûlullâh (s.a.) üçüncü defâ:

«– es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâh» buyurdu. Sonra dönüp giderken babam hemen arkasından koşarak:

– Ey Allâh’ın Resûlü! Ben verdiğin selâmı duyuyordum, fakat bize daha fazla selâm veresin diye düşük bir sesle selâmını aldım, dedi. Efendimiz onunla birlikte geri döndü.

Babam, Resûlullâh için su hazırlanmasını emretti. Efendimiz gusletti ve za’feran ile boyanmış bir peştemale büründü. Sonra da ellerini kaldırarak:

«– Allâhım! Sa’d bin Ubâde’nin âilesine rahmet ve bereket ihsân eyle!» diye duâ etti. Daha sonra ikrâm ettiğimiz yemekten biraz yedi. Dönmek isteyince babam sırtında kadife örtü bulunan bir merkep getirdi ve bana:

– Kays! Resûlullâh’a arkadaşlık et! dedi. Ben de Efendimiz ile birlikte yola çıktım. Sevgili Peygamberimiz:

«– Gel sen de bin!» dedi. Ben çekindim. Bu sefer:

«– Ya bin ya da (yorulma) geri dön!» dedi. Ben de geri döndüm.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 127-128)

Başka bir hadîste de Rasûlullâh Efendimiz’in Ensâr’dan bir âileyi ziyâret ettiği, evlerinde yemek yediği, namaz kıldığı ve kendilerine dua ettiği haber verilmiştir. (Buhârî, Edeb, 65)

Resûl-i Ekrem Efendimiz ümmetine de hasta ve din kardeşlerini ziyâret etmelerini emrederdi. Bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

“Kim Allâh için bir hastayı veya bir Müslüman kardeşini ziyâret ederse, bir münâdî ona şöyle seslenir; «Ne güzel ve ne hoş bir amel işledin. Bunu yapmakla senin yürüyüşünün ecri de güzel oldu ve cennette kendine bir yer hazırladın!»” (Tirmizî, Birr, 64)

Ziyâretler, herhangi bir menfaat için değil, sırf Allâh rızası için yapılmalıdır. Allâh Teâlâ, hâlis niyetle ziyârette bulunanları sevdiğini bildirmiştir. Bir kudsî hadiste şöyle buyrulur:

“Benim rızâm için birbirlerini sevenlere, benim rızâm için bolca infâk edenlere, birbirlerini sevmede samîmî davranan sâdıklara, akraba ve dost ilişkilerini kesmeyenlere veya birbirlerini ziyâret edenlere sevgim hak olmuştur.” (İbn-i Hanbel, V, 229)

Hasta ziyâreti konusunda müslim gayr-i müslim, tanıdık tanımadık, yakın komşu uzak komşu arasında ayrım gözetilmemelidir. Nitekim Allâh Resûlü hasta olan bir yahûdi çocuğu ziyâret etmiş ve Müslüman olmasına vesîle olmuştur. (Buhârî, Cenâiz, 80)

“Allâh’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” (en-Nisâ 4/36)

Kaynak: Faruk KANGER Lokman HELVACI, ADABI MUAŞERET

İslam ve İhsan

KOMŞULUK SORUMLULUĞU

Komşuluk Sorumluluğu

KOMŞULUK HAKKI NEDİR?

Komşuluk Hakkı Nedir?

KOMŞULUK İLE İLGİLİ 40 HADİS

Komşuluk ile İlgili 40 Hadis

KOMŞULUK HAKLARINA UYMANIN ÖNEMİ

Komşuluk Haklarına Uymanın Önemi

KOMŞULUK HAKKI İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Komşuluk Hakkı İle İlgili Ayet ve Hadisler

PEYGAMBERİMİZİN KOMŞULUK HAKKINA VERDİĞİ ÖNEM

Peygamberimizin Komşuluk Hakkına Verdiği Önem

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.