Misafir ve Misafirlik Adabı Nasıl Olmalıdır?

Müslüman misafir olduğu vakit nelere dikkat etmelidir? Misafir olmanın getirdiği durumlar nelerdir? Misafirlik adabı nasıl olmalıdır? Misafire nasıl davranmalıyız?

Cenâb-ı Hakk'ın rızası için sergilenen misâfirperverlik, Allah'a ve ahiret gününe îmanın bir sermayesidir. Misâfire ikram, dünyada hayır, bolluk ve bereket vesilesi olduğu gibi ahiret için de mühim bir saâdet sermayesidir.

Dolayısıyla misâfire ikram etmek, Müslümanın şiarıdır. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“…Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse misâfirine ikrâm etsin…” buyurmuştur. (Buhâri, Nikâh 80)

İmam Gazali'nin naklettiğine göre: “Bir gün İmam Malik -radıyallâhu anh- kendisine misâfir gelen İmam-ı Şafiî Hazretlerinin eline su dökmüş ve “Sakın, benden gördüğün hareket seni utandırmasın ve şaşırtmasın. Zîra misâfire hizmet etmek farzdır.” demiştir. (Gazali, İhya,ll)

Misâfire ikram edilen eve, hayır ve bereket yağar. Bunu Rasûlullah -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz şu güzel teşbihle ifade buyurur:

“Hayır ve bereket, misâfir ağırlanan bir eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha çabuk gelir.” (İbn-i Mace, Et'ime, 55)

Araplar misâfirperver ve cömert insanlardı. Misâfir geldiğinde deve kesip ikram edenleri bile vardı. Devenin en lezzetli yeri hörgücü olduğundan, ev sahibinin bıçağı, evvela oraya uzanırdı. Fahr-i Kâinat Efendimiz, bu güzel misali vererek ümmetini misâfire ikramda bulunmaya teşvik etmiştir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, misâfir ağırlamak istemeyen kimsede hayır olmadığını da ifâde buyurmuştur. Çünkü ihtiyaç sahibi birini misâfir etmemek, ulu'l-azm bir peygamberi gücendirecek kadar kötü bir davranıştır.

Nitekim Hazret-i Musa ile Hızır- aleyhimesselâm- yolculuk yaparken bir köye uğramışlardı. Ancak köy halkı onları misâfir etmekten kaçındı. Bu durum onların gönüllerini incitti.

“Yine yürüdüler. Nihâyet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misâfir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Mûsâ: “–Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alabilirdin!” (Kehf sûresi, 77)

Allah'ın dostu İbrâhim- aleyhisselâm-'ın fârik vasıflarından biri de misâfirperverliği idi. Gelip geçen herkesi yedirir, içirirdi. Bu yüzden bir sıfatı da “Ebû'l-Edyâf: misâfirlerin babası” idi. (İbn-i Sad, Tabakat, 1,47)

O, misâfiri çok seven, çok ikram eden ve son derece cömert bir peygamberdi. Hatta misâfir gelmediği günler yollara çıkar, misâfir arar ve yoldan geçen misâfirleri ikram etmek üzere evine getirirdi.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrâhim’in misâfirperverliğini bizlere örnek olarak şöyle anlatır: “Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhim’e müjde getirdiler ve; “–Selâm (sana!)” dediler. O da; “–(Size de) selâm.” dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.” (Hûd, 69)

“İbrâhim’in ağırlanan misâfirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden; “Bunlar, yabancı.” demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabı) getirmiş, onların önüne koyup; “Buyrun, yemez misiniz?” demişti.” (ez-Zâriyât, 24-27)

İbn-i Abbâs’tan nakledildiğine göre İbrâhim -aleyhisselâm-’a gelen bu misâfirler; Cebrâîl, İsrâfîl ve Mîkâîl -aleyhimüsselâm- idi. (Kurtubî, XVII, 44)

Hazret-i İbrâhim, misâfirlerinin selâmının en güzel şekilde alıp onları evine buyur etmiş, yemek hazırlamak için onların yanından ayrılırken kendilerine sezdirmeden yavaşça dışarı çıkmış ve en semiz en değerli hayvanlarından birini kesip kızarttıktan sonra misâfirlerine en güzel şekilde ikram etmiştir. Bu ikramını da bizzat kendisi yapmış ve misâfirlerine zevkle hizmet etmiştir.

Peygamber Efendimiz, bize iyilik etmekten kaçınan, hattâ kötülükte bulunan kimselere dahî misâfirperverlik göstermemizi tavsiye etmektedir. Bunun güzel bir misâlini Hazret-i Yûsuf’un ulvî ahlâkında görmekteyiz. Cenâb-ı Hak şöyle haber verir:

“Yûsuf’un kardeşleri gelip O’nun huzûruna girdiler. (Yûsuf) onları hemen tanıdı. Kardeşleri ise onu tanıyamadılar. (Yûsuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Baba bir erkek kardeşinizi de getirin! Görmüyor musunuz, size tam ölçek veriyorum. Ben misâfirperverlerin en hayırlısıyım.” (Yûsuf, 58-59)

Yûsuf -aleyhisselâm- kendisine her türlü kötülüğü yapan kardeşlerine büyük bir misâfirperverlik göstermiş, onları en güzel şekilde ağırlayıp ikram ve ihsanlarda bulunmuştur.

Demek ki, misâfirperverlik bir peygamber vasfıdır.

Dînimiz misâfire ikrama büyük bir önem vermektedir. Bunun en güzel ve canlı örneklerini sahâbe-i kirâmın hayatında görmekteyiz. Nitekim Mekke-i Mükerreme’den Medîne-i Münevvere’ye hicret eden Muhâcirlere Ensâr’ın gösterdiği misâfirperverlik, tarihte eşine rastlanmayacak bir fazîlet timsâlidir. Zîra Ensâr, Medîne-i Münevvere’ye daha ilk geldikleri gün bu muhterem misâfirlerini evlerinde ağırlamak için birbirleri ile yarışa girmişler, hattâ bu misâfirleri paylaşamayarak aralarında kur’a çekmek zorunda kalmışlardır. (Buhâri, Cenâiz 3, Menâkıbu’l-Ensâr 46)

Daha sonra da bağlarını, bahçelerini ve mallarını onlarla paylaşmışlardır.

Misâfir edebilmek; muhabbet, merhamet, hizmet, diğergamlık, cömertlik ve paylaşabilmenin neticesidir. Ferd, aile ve toplum olarak İslâmın misâfire bakış açısını nesillere aktarmanın, onların bu yönde yetişmesine gayret etmenin mühim bir vazife olduğu unutulmamalıdır.

Ev Sahibinin Âdâbı

  1. Misâfir ağırlayacak hazır bir gönle sahip olmak

Misâfir haberli-habersiz olabilir, ansızın gelebilir, haber verecek zamanı olmayabilir. Gönül iklimimiz her an misâfir kabul edecek ve paylaşımda bulunacak şekilde olmalıdır. Zîra paylaşmak îmanın gereği olan bir davranıştır.

Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-'ın rivâyetine göre; bir adam Peygamber Efendimiz, -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e gelerek:

“–Ey Allâh'ın Rasûlü Ben açım.” dedi.

Rasûlullâh Efendimiz, hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şeyler göndermesini istedi. Fakat mü'minlerin annesi:

“–Seni peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yok.” dedi.

Diğer hanımlarının da aynı durumda olması üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashabına dönerek:

“–Bu gece bu şahsı kim misâfir etmek ister?” diye sordu.

Ensardan biri

“–Ben misâfir ederim, yâ Rasûlallâh!” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına:

“–Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanımı:

“–Hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var.” dedi. Sahabî:

“–Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misâfir içeri girince de lambayı söndür. Biz de sofrada yiyormuş gibi yapalım.” dedi.

Sofraya oturdular. Misâfirin karnını doyurdu; onlar da aç yattılar.

Sabahleyin o sahabî Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yanına gitti. Onu gören Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Bu gece misâfirinize yaptıklarınızdan Allâh Teâlâ ziyâdesiyle memnun oldu.” (Buhâri, Menâkıbu'l-ensar, 10)

Bu fazîlet timsâli hâdise üzerine şu âyet-i kerîmenin nâzil olduğu rivâyet edilir:

“Daha önceden Medîne’yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı hissetmezler, kendileri zarûret içerisinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...” (el-Haşr, 9)

  1. Mekânları misâfir kabul edebilecek hale getirmek

Rasûlullah-aleyhissalâtu vesselâm- misâfir için evde fazladan bir yatak bulundurmayı tavsiye etmiş, bu arada israftan da sakındırmıştır. (Müslim, Libas, 41)

  1. Evin tertip ve düzenine dikkat etmek

Atalarımızın dediği gibi “Evini temiz tut misâfir gelir, kendini temiz tut Azrail gelir.” düsturuyla her zaman tertipli ve düzenli olmaya gayret etmeliyiz.

  1. Misâfirin ihtiyaç duyabileceği şeyleri hazır etmek

Misâfirin lavabo, banyo kullanımı hususunda (havlu, peçete, sabun vb.) veya yatılı kaldığı durumda (yatağının hazır edilmesi, su, seccade vb.) ihtiyaç duyacağı şeyler hazır edilmelidir.

  1. Misâfirin kullanacağı mekânları göstermek
  2. Misâfir karşılarken giyim ve kuşama özen göstermek

Kıyafetin temizliğine, tertip ve düzenine dikkat etmek, misâfire gösterilen bir hürmettir.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, misâfiri çok sever, nezâketi sebebiyle onlara bizzat kendisi hizmet ve ikrâm ederdi. Misâfirleri karşılayacağı zaman, güzel ve temiz elbiseler giyerdi. Kabul merasiminde yanında bulunacak kişilerin de aynı şekilde giyinmelerini emrederdi. Mesela Kinde heyeti geldiği zaman Hazret-i Ebûbekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali ile birlikte Yemen mamulü kıymetli elbiseler giymişlerdi. (İbn-i Sad, IV, 346)

Hz. Esma -radıyallâhu anhâ- oluklarla süslenmiş ve yünden dokunmuş bir elbise göstererek: “Bu Rasûlullah'ın gelen elçileri karşılamak için bir de Cuma günleri giydiği cübbedir.” buyurmuştur. (Müslim, Libas, 2)

Cenâb-ı Hak buyurur;

“Ey Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde mü’minlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” (Araf sûresi, 31-32)

Ancak kibre ve gösterişe sebep olacak kıyafetler giyerek misâfiri mahcup ve rahatsız etmemek gerekir.

  1. Misâfiri güler yüzle karşılayıp hürmet göstermek

Peygamber Efendimiz’in hanımları olan muhterem vâlidelerimizin de misâfiri hiç eksik olmazdı. Onlar, sahâbe hanımlarını evlerinde misâfir edebilmek için Allah Rasûlü’nden izin almışlardır. Sahâbî hanımlar, dînî bilgileri öğrenmek için sık sık muhterem vâlidelerimizin yanlarına gelirlerdi. Vâlidelerimiz de onları güler yüzle karşılar ve kendileriyle ilgilenirlerdi. (Buhâri, Îmân, 32)

  1. Acele ve telaşa düşmeden ikramda bulunmak

Hz. Ali -radıyallâhu anh- kendisini davet etmek isteyen kişiye şu şartı koşmuştur; çarşıdan bir şey getirmeyeceksin, evinde olanı da esirgemeyeceksin, çoluk çocuğuna da zarar vermeyeceksin.

  1. İkramda bulunurken ilk üç gün daha ihtimam gösterirken daha sonraki günlerde evin tabii haline göre davranmak

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-bir gün:

“–Allâh'a ve âhiret gününe îmân eden kimse misâfirine câizesini versin!” buyurmuştu. Ashâbı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah! Misâfirin câizesi nedir?” diye sordular. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“–Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misâfirlik üç gündür. Misâfiri üç günden fazla ağırlamak ise sadakadır.” buyurdular. (Müslim, Lukata, 14)

“Misâfiri ilk gece ağırlamak her Müslüman üzerine bir vazifedir. Her kim (misâfir olarak bir kimsenin) evinin önünde sabahlayacak olursa, (bu kimseye ikram etmek) o ev sahibi üzerine bir borçtur. İsterse borcunu öder kurtulur, isterse terk eder ve borçlu kalır.” (Ebû Dâvûd, Et'ime, 5)

Misâfiri bir gün bir gece îtinâ ile ağırlamak, imkânlar nisbetinde onu memnun etmek, ikinci ve üçüncü günlerde ise normalde âilenin yiyip içtiğinden ikrâm ederek külfete girmemek münâsip görülmüştür. Misâfire ikrâm edilenlerden arta kalanlar, ev sâhibi için bir berekettir.

  1. İkramın hazırlığında veya kaldırılmasında misâfirin yardım etme teklifini kabul etmek

Bir misâfir geldiğinde, çok aç olabileceği veya hemen kalkmak isteyebileceği düşünülerek mevcut yiyeceklerden hemen bir şeyler ikrâm edilmelidir. Daha sonra yemek hazırlamaya geçilebilir. Zîra misâfirlere hâl ve şânına uygun bir sûrette ikram, âilenin mürüvvet vazifesidir.

Yemek ve içmekte îtidâle dikkat edilmesi gerektiği hâlde, misâfire ikramda ve misâfirlikte yenen yemekte israf yoktur. Ancak bunun için de ikram ve dâvetin dünyevî ve nefsânî menfaat düşüncelerinden uzak ve sırf “lillâh: Allâh için” olması zarûreti vardır.

Ev sahibi, İbrâhim -aleyhisselâm-‘ın yaptığı gibi elinden geldiği kadar ikramı misâfire hissettirmeden hazırlamalıdır.

“…Hemen sezdirmeden ailesinin yanına giderek semiz bir dana kebabı getirmiş, önlerine sürmüş ve “(Buyurun) yemez misiniz?” demişti.” (ez-Zâriyât, 27)

Eğer misâfir ikram hazırlığında veya kaldırılmasında yardım etme teklifinde bulunmuşsa reddedilmemelidir.

  1. Çok alâka gösterip misâfiri sıkmamak, itidalli davranmak
  2. Misâfir ağırlarken mahremiyet ölçülerine (kadın-erkek ihtilat ortamına) dikkat etmek
  3. Misâfirleri rahatsız edecek tavırlardan uzak durmak

Ortadaki eşyalar, çoluk-çocuk ve ortam misâfirin rahat edeceği şekilde hazırlanmalıdır. Âlimlerin bildirdiğine göre Allah Rasûlü'nün evde köpek beslemeyi kerih görmesinin sebeplerinden biri de, köpeğin eve gelen misâfirleri korkutmasıdır.

  1. Misâfire hediye vermek ve yol azığı hazırlamak
  2. Memnuniyetimizi bildirip tekrar beklediğimizi ifade etmek, dış kapıya kadar uğurlamak

Misâfir ayrılırken, ev sâhibinin onu kapıya kadar uğurlaması sünnettir. (İbn-i Mâce, Eti’me, 55.)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç duâ vardır:

Mazlumun duâsı; misâfirin duâsı; babanın çocuğuna duâsı.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 29)

Misâfirin Âdâbı:

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbını arayıp sorar, ziyâretlerinde bulunurdu. Âlemlerin Efendisi, Cenâb-ı Hakk’ın sırf kendi rızâsı için bir dostunu ziyâret eden kimseleri sevdiğini ve onlardan râzı olduğunu şöyle ifâde buyurmuştur:

“Bir adam, başka bir köyde bulunan ve kendisini Allâh için sevdiği bir din kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allâh -azze ve celle- geçeceği yere onu gözetlemek üzere bir melek gönderdi. Yanına geldiğinde melek ona sordu:

– Nereye gidiyorsun?

– Falan kardeşime gidiyorum.

– Herhangi bir yakınlığın olduğu için mi gidiyorsun?

– Hayır.

– Peki ondan elde etmeyi düşündüğün bir menfaat için mi gidiyorsun?

– Hayır.

– Öyleyse onun yanına niçin gidiyorsun?

– Ben onu Allâh için seviyorum.

– Ben de Allâh’ın sana gönderdiği bir elçisiyim. Sırf O’nun rızâsı için din kardeşini sevdiğinden dolayı Allâh da seni seviyor.” (İbn-i Hanbel, II, 292)

Ayrıca Peygamberimiz, başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, Allâh Teâlâ’nın arşının gölgesinde barındıracağı yedi sınıftan birisinin de, birbirlerini Allâh için seven ve Allâh için buluşup ayrılan iki insan olduğunu bildirmektedir. (Buhâri, Ezân, 36)

Efendimiz’in çok sevdiği sahâbîsi Selman -radıyallâhu anh- de bu husûsun ehemmiyetini bildiği için, Medâin’den Şam’a kadar yürüyerek gitmiş ve kardeşi Ebû’d-Derdâ’yı ziyâret etmiştir. (Buhâri, Edebü’l-müfred, 346)

Bu ziyâretlerde misâfirin dikkat etmesi gereken hususlar vardır. Bunlardan bâzısı şöyledir:

  1. Mümkünse ev sahibine geleceğini önceden haber vermek
  2. İmkân var ise hediye ile gitmek
  3. Ziyaret saatine riayet etmek

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîme’de buyurur:

“Ey îman edenler! Siz, bir yemeğe çağrılmadıkça zamanını gözetmeksizin, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın...” (Ahzap sûresi, 53)

“Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurât sûresi, 5)

  1. İzin isteme ve kapı çalma âdâbına dikkat etmek

Misâfir eve girmek için izin istediğinde, gözünü evin içine ve mahrem yerlerine bakmaktan muhafaza etmelidir. Zirâ âyet-i kerîmede;

“...Birbirinizin kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayın...” buyrulmaktadır. (Hucurât sûresi, 12)

  1. Selâm vererek içeri girmek

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîme’de buyurur:

“Ey îman edenler! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir.” (Nur sûresi, 27)

  1. Ev sahibinin müsaade ettiği mekânları kullanmak

Misâfir, bir eve girdiğinde, araştırıcı ve meraklı kimseler gibi etrafı kolaçan etmemeli, bakışlarını sadece ihtiyacı olan şeylerle sınırlandırmalıdır. Misâfirin, kapalı hâldeki kasa, sandık, dolap, kese veya herhangi bir gizli şeyi açması, İslâm edebine aykırıdır ve emânete hıyânet sayılır. Hadîs-i şerîflerde buyrulur:

“Misâfir, evin başköşesine oturmasın! Ev sahibi izin vermeden ona imamlık yapmasın.” (Müslim, Mecasid, Savm, 290)

Misâfir her hususta ev sahibine uymalı, hatta o müsaade etmedikçe nafile oruç bile tutmamalıdır. (Tirmizî, Savm, 70)

  1. Ev sahibinin ihtiyacı olduğu yerde yardım etmek
  2. Memnuniyetsiz hal ve hareketlerde bulunmayıp bilakis teşekkür edip gönül almak
  3. Ev içinde tesettür, hal ve hareket, ses kontrolü, kahkaha vb. konularda hassas olmak
  4. Misâfirlikte halvet haline dikkat etmek

İslâm ahlâkında birbirlerine nâmahrem olan kadın ve erkeğin başbaşa kalması uygun değildir.

  1. Kullanılan mekânları temiz ve düzenli bırakmak
  2. Lüzumundan fazla kalarak ev sahibini zor durumda bırakmamak

Bu hususta Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“Bir Müslümanın din kardeşinin yanında onu günâha sokacak kadar kalması helâl değildir.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlallah! İnsan din kardeşini nasıl günâha sokar?” diye sorunca:

“–Misâfirini ağırlayacak bir şeyi bulunmayan kimsenin yanında oturup kalmakla.” buyurdu. (Müslim, Lukata, 15, 16)

  1. Müsaade isteyip haber vererek ayrılmak
  2. Dua ve teşekkür ederek ziyareti tamamlamak

Enes -radıyallâhu anh-’den nakledildiğine göre Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün Sa’d bin Ubâde’nin yanına geldi. Sa’d derhal bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Rasûlullâh’a ikram etti. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunları yedikten sonra ona şöyle duâ etti:

“Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duâcınız olsun.” (Ebû Dâvûd, Et’ime, 54)

Kaynak: Âdâb-ı Muâşeret, Zehra Yolcu - Elif Telkeş, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MİSAFİR AĞIRLAMA ADABI

Misafir Ağırlama Adabı

MİSAFİR AĞIRLAMANIN FAZİLETİ

Misafir Ağırlamanın Fazileti

MİSAFİR AĞIRLAMAK DİNİMİZDE NEDEN ÖNEMLİ?

Misafir Ağırlamak Dinimizde Neden Önemli?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.