Müslüman'ın Sorumluluk Oranı Nedir?

İnsanlığımızla alakalı, dinimizden kaynaklı işlerde haberlerden etkilendiğimiz kadarı ile sorumluluk alamayacağımız çok açık bir gerçektir. Üzerimize binen ekonomik yük veya siyasi ağırlığın da sorumluluk oranımızı belirleyemeyeceği kesin bir gerçektir. Sorumluluk payımızı, kalbimizin meylettiği siyasi kadrolara da havale edemeyiz.

İnsanız, insan olduğumuz için de Müslüman olarak yaşıyoruz. İnsan olmak ve Müslüman olarak yaşamak bizim temel karakterimiz olduğu sürece değer ölçümüz de insanlık ve Müslümanlık olmalıdır. İnsanlık ve insanlığın geleceği üzerindeki olumsuz uygulamalarda bizim endişemiz de sorumluluğumuz da insanlık kadar olmalıdır. Müslümanlık üzerindeki bütün olumsuz uygulamalar, bugün veya yarını umutsuz hâle getiren projeler, yangınlar ve seller üzerindeki endişelerimiz kesinlikle Müslümanlığımız kadar olmadıkça içini doldurduğumuz bir Müslümanlık iddiasında bulunamayız. Endişemiz Müslümanlığımızdan kaynaklanıyorsa, endişemizin oranını da Müslüman olma oranımız belirleyecektir. Endişemiz kadar da sorumluluğumuz vardır.

Belki satır arasına sıkıştırılması gereken bir gerçek daha vardır. İçimizi sızlatacak kadar ağır olsa da o gerçek şudur: Allah katındaki muhasebemiz esnasında bizim, sorumluluğumuza dair bölüme gelindiğinde herhâlde, ‘sorumluluk edebiyatı’ yapmış olmamız işimize yaramayacaktır. Ücretli ağlayıcılar gibi ümmetin hâlihazırı ve geleceği üzerine kâğıtta kalan, edebiyat metni niteliğini aşmayan sözlerimiz ve tavırlarımız hesap yerinde geçer akçe niteliğinde olmayacaktır.

Malımız, ilmimiz, yaşımız/görmüşlüğümüz, itibarımız, söz gücümüz, bedensel kapasitemiz, aile sahibi oluşumuz, sosyal kimliğimiz.. bütün bunlar Müslüman kimliğimizle oluşturduğumuz şahsiyetimiz olduğuna göre bir muhasebede hesabımız da bunlarla karşılaştırılarak oluşturulacaktır.

Yaşadığımız dönemin Mekke dönemi olması ile Medine dönemi olması arasında fark olması gerekiyor. İtikatta kendimizi Mekke dönemine hasrederken pratikte fetihler sonrasının Müslümanlığını yaşar gibi nasıl olabiliriz?

HESAP ALANIMIZ

Sorumluluk alanlarımızın kendi nefsimizle başladığı bir hakikattir. Önce kendimizden sorumluyuz şüphesiz. Sonra aile fertlerimiz gelecek. Sonra da bir nokta gibi ortasında durduğumuz ümmetimizin bizi kuşatan dairesi içinde kalan bu ümmetin bütünü ve ümmetin değerleri gelecektir. Bu ümmetin toprakları üzerinde oyun oynayan bir çocuktan semalarına yerleştirilmiş bir uyduya kadar her şeyde bir sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sorumluluk oranı herkese göre farklı olabilir.

En başta iman iddiamızın kapasitesi nelerden ne kadar sorumlu olacağımızı belirleyecektir. Daha sonra da Allah Teâlâ’nın bize ihsan ettiği nimetler üzerinden hesap alanımızı belirleyeceğiz. İcra ettiğimiz meslek de bir etken olarak unutulmamalıdır. Bir cami imamının ve o camide namaz kılan Müslümanların caminin içindeki namazın kalitesinden muhasebe edilmeyeceklerini düşünemeyiz. Caminin içinde namazın kalitesini, caminin dışında da namaza gelmeyenlerin eksikliğini muhasebe ederiz. Bir camide namaz kılmak, o caminin müdavimi olarak bilinmek, o caminin müştemilatında olmayı paylaştığı insan sayısının artması ile ilgilenmek demektir. Cami imamlığı ile görevlendirilmiş bir Müslüman, birinci derecede bu sorumluluktan pay alıyorsa da sonraki derecelerde o camide namaz kılan herkes o sorumluluğu paylaşacak demektir. Camide cemaatle namaz kılmanın oluşturduğu sevabı paylaşırken hissettiklerimizi, o sevaplardan yıllar boyu mahrum kalanların endişesini taşımıyor olamayız.

YETERLİ SORUMLULUĞUMUZ VAR MI?

Bir başka örnek de Ramazan ve iftar üzerinden ele alınabilir. Ramazanlarda fakirlerin hâlini anlamanın sonucu olarak iftar vermemiz, erzak ve sadaka dağıtmamız şüphesiz gereklidir ve mübarektir. Sorumluluk açısından ise bu yeterli değildir.

Fakirlerin hâlini Ramazan iftarından anlıyor olmak eğer bir edebiyat niteliğini aşacaksa, Müslümanlar olarak o fakirlik hâlinin İslam ümmetinden tamamen uzaklaştırılması için projeler üretmek de sorumluluk alanımızda bulunmaktadır. Evet, her Müslüman’ın bu projeyi üretip pratiğe koymasını bekleyecek değiliz.

Siyasetle ilgilenenleri başta olmak üzere Müslümanların sivil toplum önderleri, yazarları, âlimleri, mal sahipleri, söz sahipleri, Allah’ın nimetlerinden bir nimeti ile ihsan görmüşleri ne oranda sorumluluk taşıdıklarını düşünmek ve gereğini yapmak durumundadırlar.

Ümmet olmak budur. Bunun için ümmetiz.

Namazda saf tuttuğumuz gibi hayatı da saf düzeni ile yaşamaya mecburuz. Sorumluluğumuzu geçiştirecek sadakalara güvenemeyiz. Üreteceğimiz ve çare oluşturacak projeler yerine sadaka veremeyiz. Hiçbir iftar menüsü, katılımcısı ne kadar yoğun olursa olsun, ümmetin üzerinden açlığı ve sefaleti gideren bir proje kadar yaygın ve etkin sadaka olamaz. Gerçekler bunu söylüyor; yıllardan beri, belki de asırlardan beri bütün coğrafya bu sorumluluğu hatırlatıyor.

Biz büyük bir ümmetin bir kişilik ferdi olabiliriz. Payımız milyarda bir de olabilir. Rakam ne olursa olsun adımız, sorumlular listesindedir.

Kaynak: Nureddin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Eylül 2015, 355. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.