Müslümanın Yatma Adabı Nasıl Olmalıdır?
Müslümanın yatma adabı nasıl olmalıdır? Peygamber Efendimizin (s.a.v) gece hayatı nasıldı? Peygamberimiz yatmadan önce neler yapardı?
Yüce Rabbimiz, gündüzü daha çok mâişetin temini için çalışma, geceyi de uyku ve dinlenme vakti kılmıştır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“O (Allâh), geceyi sizin için (örtünecek) bir elbise, uykuyu bir dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yapmıştır.” (el-Furkân, 47)
“Uykunuzu dinlenme (vasıtası) yaptık. Geceyi de (sizi örten) bir elbise yaptık.” (en-Nebe, 9-10)
Gece karanlığı, örtücü ve gizleyici olduğu için elbiseye benzetilmiş ve uyku, dinlenme vasıtası kılınmıştır. Gündüz yorulan insanoğlunu Cenâb-ı Hak, uykuda tabiri caizse bakım servisine çeker. Bu sebeple uyku büyük bir nimet ve lütuf; Cenâb-ı Hakk’ın insana ihsan ettiği özel bir bakım, dinlenme ve meditasyondur.
Geceler, sıhhî, ictimâî, ahlâkî ve bediî bir libâs, yâni örtüdür. İzdivaç kanunu bakımından da bir saâdet libâsı, mahremiyeti koruyan bir sır perdesi, maddî ve mânevî olarak gizlenmek isteyenler için de bir sığınaktır. Bu bakımdan geceler, bir taraftan Hak âşıkları için bir vuslat demi olurken diğer taraftan mücrim ve nefsine mağlûb olanlar için de büyük bir aldanıştır.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Uyku ölümün kardeşidir.” buyurmuştur. (Suyûtî,II, 162)
“Sizi geceleyin öldürür (gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen O'dur…” (En'âm, 60)
Âyetinde de bu gerçeğe işâret edilmiştir. Bunun mânâsı, tefekkür-i mevt için başkalarının cenâzesinde bulunmaktan daha yakînî bir sûrette, insanın kendi uykusunu tefekkür ederek ölümün hakîkatini idrâk etmesidir.
Hırsız gelse üstümüz açılsa farkında olamayız. Anestezi olsak uyanamamaktan korkarız, uyku da bir nevi anestezi ama büyük bir güvenceyle yatıyoruz. Oysa ki, sabah kalkamayanlar var!
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Gece Hayatı
Gündüz, fecr (tan yerinin ağarması) ile başlayıp akşam ezanına kadar olan zamandır. Gece ise, akşam ezanından fecr vaktine kadar olan zaman dilimidir.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in gecesi yatsı namazını kılmakla başlar.
- Yatsı namazından sonra istirahate çekilirdi.
Allah Rasûlü, gündüz ve gece hayatını ölçülü bir şekilde tanzim ederdi. Genel bir kâide olarak yatsı namazından önce yatmaz, yatsıdan sonra da sohbet ve konuşmaya yer vermezdi. (Buhâri, Mevâkît, 23)
İbn-i Mesut -radıyallâhu anh-; “Rasûlullah bize yatsı namazından sonra gece sohbetini yasakladı.” demektedir. (İbn-i Mâce, Salât, 12) Bu, tavsiye niteliğinde bir yasaktır.
Bunun, yâni erken yatıp yatmamanın istisnâsı, ancak Allâh yolunda hizmet ve geceyi ihyâya mânî olmayacak istikâmette benzeri meşrû sebeplerdir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyurur:
“Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında Ebû Bekr ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî, Sâlât, 12)
- Bakara Sûresi’nin son iki âyeti (Âmenerrasûlü) ve Mülk Sûresi’nin okunmasını tavsiye ederdi.
Ebû Mes’ûd el-Bedrî -radıyallâhu anh-’dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim Bakara Sûresi’nin sonundaki iki âyet-i celîleyi (Âmene’r-Rasûlü) her gece okursa ona kifayet eder.” (Buhâri, Megâzî, 12)
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor: “Rasûlullah -aleyhissalâtu vesselâm- buyurdular ki: “Kur'ân-ı Kerîm'de otuz âyetlik (şanı yüce) bir süre vardır. Bu sûre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah'ın onu affetmesini sağlar. Bu sûre Tebârekellezî bi-Yedihi'l-Mülk'dür.” (Ebû Dâvûd, Salat, 327)
- Sürme çeker, misvâk kullanırdı.
Yine Efendimiz’in, geceleri yatmadan önce gözlerine sürme çektiği de rivâyet edilir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına “ismid” taşından îmâl edilen bir cins sürmeyi tavsiye etmiş, bunun gözlere cilâ olduğunu ve kirpiklere iyi geldiğini haber vermiştir. (Tirmizî, Libâs, 23/1757)
Hz. Âişe validemiz; “Biz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in misvâkını ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allah onu, gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Hz. Peygamber uyanınca hemen misvâkla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı.” buyurmuştur. (Müslim, Müsâfirîn 139)
- Yatağını kontrol ederdi.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Biriniz yatağına yatacağı zaman elbisesinin bir ucuyla yatağını silkelesin. Çünkü yatağından ayrıldıktan sonra oraya hangi zararlının girdiğini bilemez. Sonra da şöyle desin;
“Rabbim! Sen’in isminle yatağıma yattım, yine Sen’in isminle yatağımdan kalkarım. Eğer uykuda canımı alacaksan, bana merhamet edip bağışla! Şayet hayatta bırakacaksan, iyi kullarını muhafaza ettiğin gibi beni de fenalıklardan koru!” (Buhâri, Deavât, 13)
- Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sağ tarafına dönerek sağ elinin ayasını sağ yanağının altına destek yaparak yatmıştır. (Müslim, Mesâcid, 313)
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kısa süreli uyumak istediğinde ve bilhassa zarûret îcâbı geç yattığında sabah namazını geçirme endişesi ile böyle yapmıştır. (Buhâri, Deavât 5)
- Abdestli yatar ve yatarken dua ederdi.
Berâ bin Âzib -radıyallâhu anh-’dan rivayet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır: “Yatağa varmak istediğinde namaz için aldığın gibi bir abdest al, sonra sağ tarafın üzerine yat, sonra şöyle de:
“Ey Rabbim, bütün varlığımı sana teslîm ettim, işimin tasarrufunu sana havale ettim, yönelişim sanadır, korkum da ancak sendendir, senin azâbından kaçıp sığınılacak ancak yine senin rahmetindir. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin Rasûlüne îmân ettim ey Rabbim!” demektir. Bunları söyler de uyur, o gecede ölür isen fıtrat üzere ölmüş olursun. Uyumadan evvel bunlar son sözlerin olsun.” (Buhâri, Deavât, 7)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Yatağına girdiğin zaman şöyle de:
“Allah’ın gadabından, îkabından, kullarının şerrinden, şeytanların hücumlarından ve benim yanıma gelmelerinden O’nun her biri noksansız ve tam bulunan kelimelerine sığınırım.” Böyle söylersen hiçbir şey sana zarar veremez ve zarar verilmemeye lâyık olursun.” (Ebû Dâvûd, Tıbb, 19)
Yine Buhâri’nin Hüzeyfe -radıyallâhu anh-’dan rivayet etdiğine göre, Hüzeyfe şöyle demiştir: “Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yatağına vardığında şöyle derlerdi:
“Allâhım! Senin isminle ölür ve dirilirim.” diye dua ederdi.
- Fahr-i Kâinat Efendimiz, Allâh'ı zikretmeden yatan kimsenin eksik bir iş yaptığını belirtirdi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 25)
Peygamber Efendimiz her gece yatağına yattığında İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okur ve iki mübarek elini birleştirerek ellerine üflerdi. Sonra elleri ile başından ve yüzünden başlayarak yetişebildiği (uzanıp erişebildiği) yere kadar vücudunun her tarafını meshederdi. Bunu üç defa yapardı. (Buhâri, Fedâilü’l-Kur’an, 14)
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“Peygamber Efendimiz’in kızı Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-, babasına âilesinin en sevgili olanı idi. Değirmen çevirdiği için elinde, kırba ile su taşıdığı için boynunda yaralar oluşur, evi süpürdüğü için de üstü başı toz-toprak içinde kalırdı. Bir ara Allah Rasûlü’ne bâzı savaş esirleri getirilmişti. Fâtıma’ya:
“–Babana gidip bir hizmetçi istesen!” dedim. Fâtıma -radıyallâhu anhâ- gitti, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, o esnâda bâzı kimselerle konuştuğunu gördü ve geri döndü. Ertesi gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Fâtıma’ya gelerek:
“–Kızım ihtiyacın ne idi?” diye sordu. Fâtıma -radıyallâhu anhâ- sükût edip cevap vermedi. Ben araya girip:
“–Ben anlatayım ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim ve vaziyeti anlattım. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Ey Fâtıma! Allah’tan kork! Allâh’ın farzlarını edâ et! Âilenin işlerini yap! Yatağına girince otuz üç kere Sübhânallah, otuz üç kere el-Hamdülillâh, otuz dört kere Allâhu ekber, de! Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.” buyurdular…” (Buhâri, Humus, 6)
- Teheccüt namazı için kalkardı.
Cenâb-ı Hak, teheccüd namazını Peygamber Efendimiz’e husûsî olarak farz kıldı. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Gecenin bir kısmında da sâdece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere Kur’ân ile teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûda eriştirir.” (el-İsrâ, 79)
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, teheccüde çok ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Gerek mukîm iken, gerekse sefer hâlindeyken onu hiç ihmâl etmemiş, çok sevdiği güzîde sahâbîlerini de bu ibâdete teşvik etmiştir. Nitekim hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Gece namazına devam ediniz. Zîra bu sizden önceki sâlihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah’a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizî, Deavât, 101)
“…Farzlar dışında en faziletli namaz, gece namazıdır.” (Müslim, Sıyâm, 203)
“Ümmetimin en şereflileri, hamele-i Kur’ân (yani Kur’ân hizmetinde bulunan hâfızlar) ve devamlı olarak gece ibadetine kalkanlardır.” (Münâvî, I, 522)
- Geceyi namaz, zikir, Kur’ân ve tefekkürle geçirirdi.
Cenâb-ı Hak buyurur; “Sabah-akşam Rabb’inin ismini yâd et. Gecenin bir kısmında O’na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O’nu tesbih et.” (İnsan sûresi, 25-26)
Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle nakleder:
“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:
“–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdetle geçireyim.” dedi. Ben de:
“–Vallâhi Sen’inle beraber olmayı çok severim. Ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.” dedim.
Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu. O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam oldu. O, bu hâldeyken, Bilâl namaza çağırmaya geldi. Efendimiz’in ağladığını görünce:
“–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!” buyurdu ve şu âyetleri okudu:
“Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz. Bizi cehennem azâbından koru! (derler).” (Âl-i İmrân, 190-191) (İbn-i Hibbân, II, 386)
- Sabah namazından sonra bir müddet istirahât eder sonra cemâatle farzı edâ etmek üzere mescide giderdi.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ashâbı ile namazını edâ eder, öğlene kadar ashâb-ı suffe’nin eğitimi, sahabelerin özel işleri ve devlet işleriyle meşgul olurdu.
- Öğle namazını kıldıktan sonra bir müddet istirahate çekilir, “kaylule” yapardı.
Bu sünnet coğrafi şartlara ve iklime göre farklılık arz etmektedir. Peygamber Efendimiz;“Gündüzün orucuna sahur yemeği ile gecenin ibadetine de öğle uykusu ile yardımcı olunuz!” (Hâkim, I, 588) buyurmuş ve bu uykunun daha ziyâde gece ibadetine yardımcı olacağını ifade etmiştir.
- Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- rüya görüldüğünde şöyle tavsiye etmiştir;
Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh- Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işitmiştir:
“Sizden biriniz hoşuna giden bir rüya görünce, o Allah Teâlâ’dandır. Bu sebeple Allah’a hamdetsin ve o rüyasını anlatsın.” (Buhâri, Ta’bîr, 3)
Başka bir rivayet şöyledir:
“O rüyayı sadece sevdiğine söylesin. Hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya kendisine zarar vermez.” (Buhâri, Ta’bîr 3,46)
Câbir radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, sol tarafına üç defa tükürsün; şeytanın şerrinden de üç defa Allah’a sığınsın; yattığı tarafından da öbür yanına dönsün.” (Müslim, Rü’yâ 5)
- Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- uyandığında, uyandıran Rabbine şükrederek ve dua ederek kalkardı.
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- uykudan kalkınca şöyle derlerdi:
“Öldürdükten sonra bizi dirilten Allah’a hamd olsun. Dönüş ancak O’nadır.” (Buhâri, Deavât, 8)
Yatma Âdâbı İle İlgili Hususlar;
- Yatış şekline dikkat etmek,
Tahfe bin Kays -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır: “Bir ara mescitte yüzükoyun yatmıştım. Baktım ki bir adam ayağıyla beni dürtüyor ve: “Bu, Allâh'ın kızgınlığına sebep olan bir yatış tarzıdır.” diyordu. Bir de baktım, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- imiş! (Ebû Dâvûd, Edeb, 94)
Bu yatış şekli Allâh ve Rasûlü’nün hoşnutsuzluğuna sebep olduğu gibi insanın sağlığına da zararlıdır. Mide ve kalp gibi âzâların sıkışmasına sebep olur.
- Yatma vaktine dikkat etmek,
Kerahat vakitlerinde yatmamaya özen gösterilmelidir. Bu vakitler;
a) Fecirden (güneşin doğmaya başlaması) güneş tamamen doğup kerahat vakti geçinceye kadarki sürede uyumak
“Sabah uykusu rızka manidir.” (Beyhakî, el-âdâb, 1/276)
b) Akşam namazından önce güneş tamamen batıncaya kadar geçen kerahat vakti
“Kim ikindiden sonra uyur da aklına bir noksanlık arız olursa, ancak kendini kınasın.” (Keşfu’l Hafâ, Aclûnî, II, 284)
- Tesettüre riayet etmek,
Özellikle setr-i avret olan göbekle diz kapağı arasını kapatmak, giyilen kıyafetin dar olmaması, yakasının kapalı olması, koltukaltını gösteren kıyafet olmaması en asgari dikkat edilmesi gereken tesettür ölçüleridir.
- Odanın temizlik ve düzenine dikkat etmek
- Güvenli yerde yatmak
Efendimiz, kişinin korkuluğu olmayan dam gibi tehlikeli yerlerde yatmasını da yasaklamıştır. (Tirmizî, Edeb, 82)
- İstirâhate geçerken ev halkına haber vermek veya büyüklerden izin istemek
- Sabah namazı mesuliyetine sahip olmak, namaza kalkmak için gerekli tedbirleri almak
- Toplu alanlarda özellikle yatma vaktine, ses kontrolüne, tesettüre, temizlik ve düzene dikkat edilmek, rahatsızlık veren tutum ve davranışlardan kaçınmak
- Yatmadan evvel korunma amaçlı tedbirler almak
Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:“Uyumak istediğiniz zaman evlerinizde yanar halde ateş bırakmayınız!” (Buhâri, İsti'zân 49)
- Çocuklar on yaşına geldiğinde yataklarını ayırmaktır.
“Çocuklarınız on yaşına gelince yataklarını ayırınız.” (Sünenü’n-Dârekutnî, 1: 230)