Müslümanlar İlim, Fikir ve Sanat Üretmeli
Dünya ilerlerken, şeytan tatil yapmazken, bırakın gerilemeyi yerinde saymak bile bir felâkettir. Ümmet-i Muhammed ilim, fikir ve sanat üretmeyi sürdürmek zorundadır. İlmi güce dönüştürmek, gücü de imânın emrine vererek yeryüzünde Allah’ın adâletinin uygulayıcısı ve muhafızı olmak durumundadır.
“Allah’ın, güzel-doğru bir söz için nasıl bir misal verdiğini görmüyor musun(uz)? Kökü sapasağlam, dalları göğe doğru uzanan güzel-diri bir ağaç gibi(dir o).
Ki, Rabbinin izniyle her mevsim meyvesini verip durur.
Allah insanlara (işte böyle) misaller veriyor ki (değişmeyen gerçeği) düşünüp kendilerine ders çıkarsınlar.
Ve çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer.
Allah, iman edenlerin durumunu sapasağlam ve dosdoğru bir sözle, hem dünya hayatında hem de ahirette sağlamlaştırır; haksızlık yapanları ise, Allah sapıklık içinde bırakır; çünkü Allah dilediğini yapar.” (İbrahim sûresi, 14/24-27)
GÜZEL VE DOĞRU SÖZ
Söz: Ağızdan çıkan bir veya daha fazla heceden meydana gelen, mânâ ifade eden kelime veya kelime topluluğu, kelam.
Tayyibe; iyi, hoş, güzel, âlâ ve helâl anlamına geliyor.
“Burada ‘güzel-doğru bir söz’ ifadesi, mahiyeti itibariyle doğru olan ve ahlâkî anlamda iyi ve güzel olana çağırdığı için sonuna kadar yararlı ve kalıcı olan teklif, fikir, ya da öğreti anlamındadır; Allah’ın mesajlarının her biri, nihâî amacı itibariyle ahlâken iyi ve doğru olan çağrıdan ibaret olduğundan “güzel-doğru söz” terimi aynı zamanda Allah’ın mesajlarını da işaret etmektedir.”
(Meâl ve açıklamalar Muhammed Esed’in Kur’ân Mesajı isimli eserinin ilgili bölümünden alınmıştır. İşâret Yay., Haziran, 2004)
Günlük hayatımızda söz önemli bir yer tutuyor. “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa” anlaşıyor.
KIYMETLİ SÖZ
Söz dinleyene, mahiyet ve değerine göre tesir ediyor. Kıymetli söz kıymetli ve olumlu etki yaparken, sıradan sözler de sıradan etki yapıyor. Kötü sözler ise toplumu kırıp-döküyor ve çürütüyor. Durum böyle olunca, “insan insanın kurdu” değil de dostu ise elbette güzellik, sağlık ve saâdet kazandırıcı sözler söyleyecektir. Bilinen bir husustur ki, “güzel söz akan su gibi bütün dünyayı dolaşır ve geçtiği yerleri yeşertir.” Gıybet, dedikodu vb. ise hem konuşanın hem de dinleyenin ruhunda yaralar açar ve gönül dünyasını berbat eder.
Kur’ân-ı Kerim, güzel sözün Allah’a yükseldiğini (Fâtır sûresi, 35/10), onu yükseltenin de güzel ameller olduğunu söylüyor. Yüce Yaratıcı’mız, “kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler” (İsra sûresi, 17/35) buyurarak çıtayı çok yüksek tutuyor.
Yukarıda meallerini arzettiğimiz ayet-i kerimelere dikkat edildiğinde görülür ki, söz de bir gıdadır, kafa ve gönül gıdasıdır. Çünkü “güzel sözün” kendisine benzetildiği ağaç sıradan bir ağaç değil, meyve ağacıdır. Nasıl hoş gıdalar kişiye sıhhat kazandırıyorsa, “kelime-i tayyibe”de düşüncede isabet, duyguda nezahet ve derinlik kazandıracaktır. Vizyon ve hayâl genişliği imkanları sunacaktır. Binaen aleyh, insan karşısındakine leziz ve çürüksüz meyveler ikram ediyormuş gibi yüksek ayar sözler söylemeli, kafa karıştırıcı, gönül bulandırıcı, seviyeyi düşürücü sözler söylemekten zinhar kaçınmalıdır. Ne buyurmuş üstadımız “sesini değil, sözünü yükselt.” Alemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz de, “...kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun” buyurdu. “Güzel sözün bir sadaka olduğunu” söylerken kötü sözün de insanı yüzüstü cehenneme düşürebileceğini söyledi. Öyle ya, “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.”
İSLAM DÜNYASI GIDASIZ
Sözün kapsam alanı çok, ama çok geniştir. Başta Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler olmak üzere ilmi tespitler, meseller, misaller, kıssalar, şiirler, vecizeler, atasözleri, edebi eserler hepsi söz cümlesindendir. Bunlar insanın hissî ve fikrî gıdası olduğu kadar, doğru kararlar verebilmenin, dolayısıyla hayatı doğru yaşayabilmenin de altyapısıdır. Günden güne değişen ve gelişen hayâta muvâzî (paralel) olarak ilim ve düşünce de gelişmeli, patinaj yapmamalıdır. Rabbimiz bize bir dua öğretti: “Deki; Rabbim ilmimi artır.” (Tâhâ sûresi, 20/14) Şanlı kitabımız ikide-birde “nerde akledip düşünenler?” deyip duruyor.
İslâm dünyası gıdasız, ilkesiz, ölçüsüz kalmayacaksa, Nebiyyi zîşân Efendimiz’i misâl alarak âlemlere rahmet olacaksa ilim, irfan ve düşünceye doymamak zorundadır. Dokuz yaşında da, doksan yaşında da “Rabbim! İlmimi artır” demeye devam edecektir. Bu, böyledir.
Dünya ilerlerken, şeytan tatil yapmazken, bırakın gerilemeyi yerinde saymak bile bir felâkettir. Ümmet-i Muhammed ilim, fikir ve sanat üretmeyi sürdürmek zorundadır. İlmi güce dönüştürmek, gücü de imânın emrine vererek yeryüzünde Allah’ın adâletinin uygulayıcısı ve muhafızı olmak durumundadır. Buna mecbur ve mahkûmdur. Aksine bir tutum ya hor-hakir yerlerde sürünmektir, ya da başkalarının dizayn ettiği dünyada yana-tüte duman olup savrulmaktır. Sözün gücüne inanmayanlar, sözü güçlendirmeyenler gücün sözünü dinlemek zorunda kalırlar. Hem de dizüstü çökmüş olarak.
ALLAH GÖKTEN YERE SÖZ İNDİRMİŞ
Hayatı ciddiye almak, hayatın içine bütün güç ve kabiliyetimizle, bütün nesillerimizle, geçmişimizle, geleceğimizle girmek durumundayız. İşin şakaya gelir tarafı yoktur. Ciddiyetimizi kuşanmazsak, şeytanîler Rabbimizin geniş dünyasını başımıza dar eder, anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirler. Tarih bunun misalleriyle doludur. Kulağımızda küpe olmalı: “Yaptıkları yapacaklarının aynasıdır.”
Aziz dost, görüyoruz ki söz kıymetli nesnedir. Allah (c.c.) gökten yere söz indirmiş, insanı hak ve hâkîkatin sınırları içinde tutmak istemiştir. Şâheserinin olmadık yerlerde harcanmasına göz yummamıştır. Dünya ve ahiret kulunu rızasına uygun yerlerde tutmak istemiştir. Âyet-i kerimesiz sünnet-i seniyyesiz, ilimsiz-irfansız, fensiz-sanatsız ve de edebiyatsız bu işler yürümez. Yürür sananlar hayatı elinden kaçırır. “Ya tozu-dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın.
İmdi; bütün dünya “ve mâ fihâ” da ne var ne yok araştırmalı, işimize yarayanı almalı, yaramayanı atmalıyız. Unutmamalı ki, dünyadaki her yüksek beyni her engin yüreği Allah Teâlâ laf olsun diye yaratmadı. Onlar aracılığıyla insanlara lütuflarda bulunmak, hayatı yükseltip yüceltmek diledi. Yeter ki biz neyi alıp neyi atacağımızı bilelim.
Ümmet-i Muhammed sözde zirve olmayı başaramazsa, anlayış ve kavrayış güzelliğine ulaşamazsa haysiyetli ve bereketli bir hayâta da ulaşamayacaktır. Görüyorsun; bir baltaya sap olamayanlar nasıl sapın ucunda balta olup ortalığı kan deryasına çeviriyorlar. Muhammed ümmeti dünyaya parmak ısırtan ilim, bilim, düşünce ve sanat adamları çıkartacağına fena halde şartlanmış, körkütük zavallılar mı çıkartmalıydı? “İkra” diye başlayan bir din, kameralar önünde baş kesen, tanımadığı onlarca insanı havaya savuran zalimler mi üretmeliydi. Bir yerlerde “çok büyük hatalar” yapmadık mı?
Aziz dost, şöyle düşünüyorum:
Şartlar ne olursa olsun, bizler insanlık âlemine kafa ve gönül gıdaları, yüceltici ve yükseltici ilkeler sunmayı sürdürmeliyiz. Şikâyet ve sızlanma makamında değil, imtihan dünyasında yaşıyoruz.
Mezarına doğru hayırlı ve bereketli günler yaşaya yaşaya gitmeyi kim istemez? Alemlere rahmet olmak her kişinin değil er kişinin başarabileceği bir iştir.
Kaynak: İdris Arpat, Altınoluk Dergisi, 368. Sayı