Müslümanlara Kurulan Tuzaklar
Müslüman, toplumu içten yıkmak için ustaca planlanmış tuzaklara karşı, müslümanı müslümana düşürecek tuzaklara karşı her zaman uyanık olmalı. Bu yazıda da müminlerin başına gelebilecekleri tuzaklar örnekler ışığında anlatılıyor.
Müslümanlar her konuda titiz ve uyanık olmak durumundadır. Ne aldatan ne de aldanan olmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) uyanık müslümanı şöyle tanımlamıştır: “Mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz.” (Buhari, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)
Bir delikten yılan veya akrep tarafından sokulan kimse ya o deliği kapatır veya oradan uzak durur. İkinci bir defa gaflete düşmez. Hata ve musibetlerden ders alır.
Fert ve toplumlar çeşitli entrika ve hilelerle karşı karşıya kalabilirler. Tarih bir bakıma büyüklü küçüklü entrika ve tuzaklardan ibarettir. Tuzaklar ustaca kurulduğu için insanları bu konuda uyarmak ve eğitmek gerekir. İyi niyet asıl olmakla beraber tedbiri elden bırakmamak da şarttır. Bu aynı zamanda Mevla’nın emridir. “Ey iman edenler! Düşmana karşı müteyakkız olun.” (Nisa, 71)
Dışarıdaki düşmanlara karşı tedbir almak içeridekilere nisbetle daha kolaydır. Vücuttaki mikroplar gibi içimize sızmış düşmanları fark etmek, sahteyle hakikiyi ayırdetmek çok zordur. Altının hakikisiyle sahtesini ancak usta kuyumcu ayırdedebilir. Bunun için mihenk taşına ihtiyaç vardır. Orijinalin en büyük düşmanı aynı dış görünüme sahip sahte olanıdır. Sahteye aldanmamak, sahtekârların tuzağına düşmemek için ihtiyat, kiyâset ve firaset sahibi olmak gerekir.
TOPLUMU İÇTEN YIKAN TUZAK
Toplumu içten yıkmak için ustaca planlanmış bir tuzak örneğini özet olarak Mevlânâ’nın Mesnevîsinden aktaralım:
Yahudiler içinde zalim, İsa düşmanı, hristiyanları yakarak yok etmek isteyen bir kral vardı, ancak onun kadar zalim olunabilirdi. Bu kralın son derece kurnaz ve hilekâr bir de veziri vardı. Krala dedi ki; hristiyanları yakıp öldürmede fayda yok. Onlar dinlerini senden gizleyip kurtulurlar. Din ve inanç misk ve öd ağacı değil ki kokusu çıksın. Kral vezire; peki ne yapalım? Dünyada gizli aşikar bir tek hristiyan bırakmamamın çaresi nedir? diye sordu. Vezir de: Güya bana kızmış gözükerek işkence yapıyormuş gibi davran, sonra da idamıma hükmet, dört yol ağzında insanların huzurunda infaz edecekken birisi şefaatçi olup suçumun affı için senden ricada bulunsun. Sen de idam cezasını sürgüne çevir ve beni uzak bir yere, hristiyanların arasına gönder. Ben onları nasıl kandıracağımı bilirim. Onlara derim ki; ben gizli bir hristiyan’dım, kral benim hristiyan olduğumu anladı, taassuptan dolayı canıma kast etmek istedi. İnancımı ondan gizlemeye çalıştımsa da muvaffak olamadım. İsa’nın ruhaniyeti imdadıma yetişmeseydi, kral canıma kastedecekti. Ben İsa için kendimi feda ederim, bunu da canıma minnet bilirim. Ben İsa’nın öğretilerine iyiden iyiye vakıfım. Ey halk! Devir İsa’nın devridir. Yahudi kralın zulmünden kurtulduk. Artık İsa’nın dininin sırlarını benden dinleyin.
Kral vezirin bu planını dinleyince ikna oldu ve onun dediklerini aynen uyguladı. Halk ise bu hileyi anlayamadı.
Planlandığı gibi kral bu hilekâr veziri hristiyanların arasına uzak bir tarafa sürdü. İnancı uğruna idamı bile göze alan bu kahraman(!) onlara dinlerini anlatmaya başladı. Etrafında yüzbinlerce hristiyan toplandı. Görünüşte onlara dinin hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış hakikatte onları avlamak için bir ıslık ve tuzaktı.
Hıristiyanlar tamamıyla bu sahte kahramana gönül verdiler. Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler. Onu İsa’nın halifesi sandılar. O ise tek gözlü melun bir Deccaldi. Taklidci avâmı kandırmak kolay oldu.
HRİSTİYAN GİBİ GÖRÜNEN YAHUDİ VEZİR
O kâfir vezir din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı. Lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetine zehir katmaktaydı. Vezir kraldan altı ay ayrı kaldı. Bu müddet zarfında hristiyanların sığınağı oldu. Halk dinini de gönlünü de ona ısmarladı. Onun emir ve hükmüne herkes can feda ediyordu. Vezir bu meyanda krala gizlice haber yolluyor, İsa’nın dinine fitneler soktuğunu söylüyordu.
On iki havariyi temsilen hristiyanların on iki emiri vardı. Bu emirlerde o münâfık vezire tabi olmuşlardı. Vezir ne derse hepsi de emrine âmâdeydi.
Hilekâr vezir dini bozmak ve dindarları birbirine düşürmek için on iki emirden her birine dini farklı tanıtan birer tomar hazırlayıp verdi. Her bir tomarın yazısı başkaydı. Birinde neyi tavsiye ediyorsa ötekinde onun tersini söylüyordu. Başka bir hileye daha başvurdu. Vaaz ve nasihati bırakıp halvete girdi, tam kırk-elli gün halvette kaldı. Onun sohbetinden uzak kalanlar adeta deli divane oldular. Aralarına dönmesi için yalvarıp yakarıyorlardı. Vezir de kendisini naza çekiyor, yüce makamlara eriştiğini vehmettiriyordu. Ben bu halvetten çıkmayacağım, çünkü kalp ahvaliyle meşgulüm. İsa efendimiz bana böyle emretti. Ben bir bakıma öldüm. Yükümü dördüncü kat göğe ilettim. Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde İsa’nın yanında duracağım, dedi.
Daha sonra on iki emirden her biri teker teker vezirin yanına vardılar. Zira onları ayrı ayrı huzuruna davet etmişti. Her birine: İsa dininde tanrı vekili ve benim halifem sensin dedi. Öteki emirler sana tabi olacaklardır. Sana tabi olmayanı ya öldür, ya hapset veya esir et, dedi. Fakat ben ölmedikçe reisliğe talip olma ve bunları kimseye de söyleme diye tembih etti. Her bir emire aynı şeyleri söyledi ve her birinin eline Mesih’in öğrettikleri diye ayrı tomarlar, notlar tutuşturdu.
BÜYÜK FİTNE
Vezir nihayet öldü. Halk onun ölümünü duyunca saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı başında toplandı. Mezarının toprağını başlarına serptiler.
Bir ay sonra halk toparlanıp kendine gelince: “Ey ulular! Sizlerden o vezirin makamına oturacak kimdir? Elimizi, eteğimizi ona teslim edelim, dediler. Bunun üzerine o emirlerden birisi öne çıkıp şeyle dedi: İsa’nın halifesi, vezirin vekili benim. İşte vekil olduğumu gösteren belge, işte onun yazdığı tomar. Diğer emirler de aynı şekilde ortaya çıkıp tomarları göstererek emirlik iddiasında bulundu. Kılıçlar çekildi. Sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler. Savaşta yüz binlerce hristiyan öldü. Kesik başlardan adeta tepeler oluştu. Vezirin ektiği fitne yeşerdi. Sel gibi kanlar aktı ortalık toza dumana karıştı.
Şayet zalim kral hristiyanları öldürmeye devam etseydi böyle bir netice elde edemezdi. Entrika ve hileyle dostlar düşman edilip, birbirlerine düşürüldüler. Yakılan fitne ateşinin içinde yandılar. Zalim kralın yakmasına gerek kalmadı.
İNSANLAR YAPTIKLARIYLA İMTİHANDA
Kendini Allah yerine koyan firavun aptallık edip İsrailoğullarının doğan erkek çocuklarını öldürme yerine böyle bir hileye baş vursaydı işi kolay çözer, saltanatını daha uzun sürdürebilirdi. Ama öyle veya böyle kader programı işler ve Allah’ın dediği olur. İnsanlar da yaptıklarıyla imtihan edilir, herkes kişiliğini ve kimliğini ortaya koymuş olur.
Mesnevi’den özetleyerek ve tasarrufta bulunarak aktardığımız bu tablo son derece uyarıcı ve ibretlik bir tablodur. Zira aynı entrika ve tuzaklar değişik tarz ve kişiler üzerinden servis edilebilir, böyle fert ve toplumlar kendi elleriyle kendilerini fitneye kurban edebilirler.
Günümüzün özellikle gizli servisler yoluyla yürütülen dış politikası genellikle bu entrika ve tuzaklara dayanmaktadır. Olaylar görüldüğü ve gösterildiği gibi cereyan etmemekte, güç ve fitne odakları oyun üzerine oyun tezgâhlamaktadırlar. Dünyamız bu tuzaklarla adeta mayın tarlasına dönmüş ve her an her yerde sanki bir patlama olacak tedirginliği yaşanmaktadır. Bu kötü ve tehlikeli tablo: İnsan insanın kurdudur anlayışından kaynaklanmaktadır. Huzurlu ve güvenli bir hayat için öncelikle vicdanî ve ahlâkî bir zemin oluşturulması, kurtlar sofrasının dağıtılıp dostlar sofrasının kurulması gerekmektedir.
TALİMLİ EDEPSİZLER, İDMANLI REZİLLER
Kitleleri kandırma ve birbirlerine saldırtma işinde maddi çıkarlar yanında manevi duygularda devreye sokulmaktadır. Menfaatin ön planda olduğu dünyamızda her şey sömürüldüğü gibi inançlar ve duygular da sömürülmektedir. Bu sömürünün boyutu ve korkunç neticesi Mesnevi’den aktardığımız hikayeyle olanca dehşetiyle ortaya konmuştur.
Kaleler içten fethedilmektedir. Bolca Truva atları kullanılmaktadır. Kuzu postuna bürünmüş kurtlar, kuzuların arasına salınmaktadır. Timsah göz yaşları akıtılmaktadır. Sahnede tezgâhlanan oyun gerçek hayata baskın gelmektedir. Akif’in ifadesiyle; talimli edepsizler, idmanlı reziller sahnede boy göstermektedir. Yalan doğruya, sahte hakikiye galebe çalmaktadır.
Yüce Mevla ve sevgili Peygamberimiz bizleri en çok münafık ve riyakârlardan sakındırmıştır. Zira onların hilelerinden sakınmak çok zordur. Çünkü istedikleri kılığa girebilirler, istedikleri rolü oynayabilirler. Sahte tavırlara, rol icabı göz yaşlarına aldanmamak, dolayısıyla tuzaklara düşmemek için Rasûlullahın şu ikazına dikkat edelim! “Ümmetim hakkında en çok korktuğum, fasih konuşan münâfıktır. O, gözlerine mâliktir, istediği zaman ağlayabilir.” (A. b. Hanbel, 1/22)
İşaret etmek istediğimiz şahıslar değil vasıflardır. Mevlâ bizleri riya ve nifak gibi kötü vasıflardan ve bu vasıfları taşıyanların şerlerinden muhafaza buyursun. Amin...
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015
YORUMLAR