Müslümanları İncitenlere Cenâb-ı Hak Ne Buyuruyor?

Müslümanları incitmeye kalkışmanın, Allah ve Resûlü'nü incitmekle bir sayıldığını, sorumluluğunun da o çapta büyük olduğunu gösteren âyet ve hadisler...

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” (el-Ahzâb, 58)

Katâde (r.a) şöyle buyurur:

“Mü’minlere eziyet vermekten sakının! Zira Cenâb-ı Hak onları korur ve onlara ezâ edenlere gazaplanır. Nakledildiğine göre Ömer bin Hattâb (r.a) bu âyet-i kerîmeyi okumuştu. Dehşete düştü ve hemen Übey bin Kaʻb’a gitti. Yanına girip:

«‒Ey Ebü’l-Münzir! Ben Allah’ın kitabından bir âyet okudum, her tarafım titredi. Vallâhi ben onları cezâlandırıyor, bazen de dövüyorum?!» dedi.

Übey bin Kaʻb (r.a):

«‒Sen bu âyet-i kerîmede bahsedilen kimselerden değilsin. Sen ancak bir muallimsin. (İnsanları terbiye ediyor, intizam üzere idâre edebilmek için böyle yapıyorsun.)» dedi.” (İbn-i Ebî Hâtim, Tefsîr, X, 3153)

***

Hz. Ömer (r.a) bir kişi hakkında:

“‒Ben falancaya kızıyorum!” demişti. O kişiye:

“‒Ömer sana niçin kızıyor?” dediler. İnsanlar bunu çokça sorunca adam Hz. Ömer’e geldi ve:

“‒Ey Ömer! İslâm’da herhangi bir ayrılık mı çıkardım?”

“‒Hayır!”

“‒Bir günah mı işledim?”

“‒Hayır!”

“‒Bir bidʻat mı çıkardım?”

“‒Hayır!”

“‒O hâlde bana niçin kızıyorsun? Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: «Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.» (el-Ahzâb, 58) Sen bana eziyet ettin, Allah senin bu günahını affetmesin!” dedi.

Hz. Ömer (r.a):

“‒Vallâhi doğru söyledi. Herhangi bir ayrılık çıkarmadı, ne onu yaptı ne de bunu! Ey kardeşim, benim bu hatâmı affet ve benim için istiğfar et!” dedi.

Hz. Ömer (r.a) kendini affettirinceye kadar o kişiye yalvardı. Nihâyet o da affetti ve istiğfarda bulundu. (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 658; Ali el-Müttakî, Kenz, II, 481/4552)

***

Muâz b. Enes (r.a) demiştir ki:

“Ben Rasûlullâh (s.a.v) ile birlikte bir gazveye çıkmıştım. Askerler konak yerlerini daralttılar ve yolu kestiler. Bunun üzerine Nebî (s.a.v) bir münâdî göndererek askerler arasında şöyle nidâ ettirdi:

«–Kim bir yeri daraltır veya bir yolu keser (veya bir mü’mine ezâ verirse) onun cihâdı yoktur.»” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 88/2629; Ahmed, III, 441)

Askerlerin konak yerlerini daraltmasından maksat, her askerin rastgele bazı yerleri işgal ederek, ihtiyaçlarından fazla mekânı tutmaları, diğer insanlara eziyet vermeleridir.

Yolları daraltmalarından maksat ise eşyalarını halkın geçe­ceği yollara koyarak, trafiğin akışına mâni olmalarıdır. Rasûl-i Zîşân Efendimiz, askerlerin lüzumsuz yere yerleri ve yolları daraltarak Allâh’ın kullarına eziyet etmelerinin ne kadar büyük bir hatâ olduğunu îlân etmiş ve askerlerin bu hareketten hassâsiyetle kaçınmalarını sağlamak için de mübala­ğalı bir üslûb ile cihâddan hiçbir sevab alamayacaklarını ifâde buyurmuştur.

KOMŞUYA EZİYET EDENLERİN SONU

Ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Falan kadının geceleri ibadet ettiği, gündüzleri oruç tuttuğu, daha başka iyilik ve hayırlar yaptığı, fakat komşularına diliyle eziyet ettiği söyleniyor. Onun hakkında ne buyurursunuz?” diye sordular.

Allâh Rasûlü (s.a.v):

“–Onda hayır yoktur, o cehennemliktir.” cevâbını verdi. Bu sefer:

“–Falan kadının da farz ibadetlerden başka pek o kadar namaz kılıp oruç tutmadığı, ancak hayrına bir miktar yağsız peynir verdiği, bir de komşularına eziyet etmediği anlatılıyor.” dediler.

Rasûlullâh (s.a.v):

“–O cennetliktir.” buyurdu. (Ahmed, II, 440; Hâkim, IV, 183-184; Heysemî, VIII, 169)

MÜSLÜMANLARA EZİYET ETMEK HARAMDIR!

Ebû Sırme (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Zarar verene Allah zarar verir. Güçlük çıkarana Allah güçlük çıkarır.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye, 31/3635; Tirmizî, Birr, 27/1940; İbn Mâce, Ahkam, 33)

Hadis-i şerifte, herhangi bir müslümanın malına, canına ve­ya şerefine haksızlıkla zarar veren bir kimseyi Allah’ın zara­ra sokacağı, yine aynı şekilde bir müslümanın işlerini güçleştiren bir kimse­ye de Allah’ın güçlük çıkaracağı ifade buyurulmaktadır. “el-Cezâü min cinsi’l-amel: Cezâlar, işlenen suçun cinsinden verilir.” kâidesince yüce Allah, kendi ehli ve iyâli durumunda olan mü’min kullara haksız yere zarar veren kimseleri zarara uğrattığı gibi, meşru bir sebep olmaksızın bir müslümana güçlük çıkaran kimselere de güçlük çıkararak ondan kulunun intikamını alır. Bu hadis-i şerif müslümanlara eziyet etmenin haram olduğuna delâlet etmektedir.

***

Rasûlullah (s.a.v) mescidde ittifaka girmişti. Bazı insanların yüksek sesle Kur’ân okuduğunu işitince perdeyi açtı ve şöyle buyurdu:

“Dikkatli olun, her biriniz Rabbine münâcâtta bulunuyor. Birbirinizi kesinlikle rahatsız etmeyin! (Kur’ân) okurken veya namazda, biriniz sesini diğerinin sesi üzerine yükseltmesin!” (Ebû Dâvûd, Tatavvu, 25/1332)

***

İbn-i Mînâ anlatıyor:

Üzerime hafif elbiselerimi giyip kabristana gitmiştim. Şiddetli bir soğuk çıktı, hemen bir kabrin kuytusuna sığındım. Orada hafifce iki rekât namaz kılıp kabrin üzerine yanüstü yattım. Vallâhi uyanık vaziyetteyken kabirden şöyle bir ses işittim:

“–Kalk, bana eziyet verdin. Siz amel işleyebiliyorsunuz, fakat kabirdeki mükâfat ve hesabı bilmiyor, onlardan habersiz yaşıyorsunuz. Biz de herşeyi görüp anladık, dünyada sâlih amel işlemenin kıymetini biliyoruz, ancak amel işleme imkânımız yok. Vallahi şu senin hafifçe kıldığın iki rekât namazı kılabilsem, bu benim için dünya ve içindekilerden daha sevimli ve kıymetli olurdu.” (Beyhakî, Delâil, VII, 40-41)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.