Müslümanların Gerileme Nedenleri

Müslümanların gerileme sebepleri nelerdir?

Müslümanlar uzun süre zirvede kaldıktan sonra maddî olarak gerilemeye başlamıştır. Ancak, bugün Müslümanların içinde bulunduğu hâl, insanları aldatmamalıdır. Bu durum İslâm’ın bir zaafı değildir, Müslümanların birtakım kusurları neticesinde ortaya çıkmıştır.

MÜSLÜMANLARIN GERİLEME SEBEPLERİ

Müslümanlar dinlerine sıkı sarılıp gayreti ellerinden bırakmadıkları müddetçe çok büyük fetihler ve keşifler yapmış, her alanda ilerlemişlerdir. Onların kuvvetli olması hangi dinden olursa olsun bütün insanların faydasına olmuştur. İslâm’dan uzaklaşıp nefislerinin peşine gittiklerinde ise gerilemeye başlamışlardır.

Bu meselenin diğer bir boyutu da Allah Teâlâ’nın, kullarını hem varlıkla hem de yoklukla imtihan etmesidir. Cenâb-ı Hak, insanları bazen üstün bazen de zayıf duruma getirmek sûretiyle her türlü şartlarda kendisine kulluk edip etmediklerine bakmaktadır.[1] Bu bakımdan, “Mâdem İslâm hak bir dindir, o halde Allah’ın onu her zaman kuvvetli ve üstün tutması gerekir” diye düşünmek insanı yanıltır. Müslümanlar her zaman üstün ve kuvvetli olsalardı, İslâm’a giren insanların samîmî olanı ile menfaat peşinde koşanı ayırt edilemezdi. İşte İslâm’ın zor zamanlarında insanlık bu imtihanı verir, menfaati peşinde koşanlar da ondan uzaklaşıp başka kapılara yüz sürmeye giderler. Cenâb-ı Hak, Uhud harbinden pek çok şehit ve yaralıyla ayrılan Müslümanlara şöyle hitap etmiştir:

“Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradıysanız, düşmanınız olan o kavim de (Bedir’de) benzer bir acıya uğramıştı. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Tâ ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zâlimleri sevmez. Bir de Allah, (bu vesileyle) iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.” (Âl-i İmrân, 140-141)

Bunların hâricinde Müslümanların gerilemesine şu nedenlerin de tesiri olmuştur:

  • İdarenin ehliyetsiz ellere intikali,
  • İdârî mekanizmada eğlence, diktatörlük, zorbalık gibi câhiliye temayüllerinin zuhûr etmesi,
  • Faydalı ve pratik ilimlere gereken ehemmiyetin verilmemesi,
  • Muhtelif sapıklık ve bidʻatlerin zuhûru,
  • Ahlâkî çöküntü,
  • İlim ve harp sanatındaki duraklama.

Dipnot:

[1] Bakara, 155; Âl-i İmrân, 140-141; Enbiyâ, 35; Furkân, 20; Ankebût, 2-3; Muhammed, 31.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MÜSLÜMANLAR NASIL YÜKSELİR VE KURTULUR?

Müslümanlar Nasıl Yükselir ve Kurtulur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.