Müslümanların Vazifeleri Nelerdir?
Peygamber Efendimiz; fakir, yetim, kimsesiz ve dullara şefkat ve yakınlığı ile tanınırdı.
Efendimiz; Köle, hizmetçi ve fakirlerin arasına girerek onlarla sohbet eder, dâvetlerine icâbet buyurur, hastalarını ziyâret eder ve cenâzelerine katılırdı. O’nun, Allah ve Rasûlü’ne samimiyetle bağlı siyâhî bir köleye gösterdiği ihtimâma, Ensâr ve Muhâcirlerin ileri gelenleri dahî gıpta etmişlerdi.
Köleler, kendisini arpa ekmeğine bile dâvet etseler, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu memnûniyetle kabul eder, onların sıkıntılarıyla alâkadar olur, meselelerini hallederdi.
Abbâd bin Şurahbîl -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“Bir zamanlar fakir düşmüştüm. Bunun üzerine Medîne bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahçe sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı ve Rasûlullâh’a götürüp şikâyet etti.
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bahçe sahibine (benim hâlimi kastederek):
«−Câhilken öğretmedin, açken doyurmadın!» buyurdu.
Sonra bahçe sahibine torbamı iâde etmesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım sa‘ miktarında yiyecek verdi.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2620-2621; Nesâî, Kudât, 21)
İslâm’ın gâyesi, suçlu kimseleri kaybetmek değil kazanmaktır. Onları ıslah ederek fazîlet sahibi müʼminler hâline getirmektir. Bunun için de suça sürüklenen kişi câhilse ona öncelikle tebliğ zarurîdir. Zira müslümanlar, câhili haramdan sakındırmak için ona hakkı ve hayrı öğretmekle mükelleftirler.
EN MÜHİM VİCDÂNÎ MES'ELELER
Ayrıca açlık ve yokluk, gâfil insanı çâresizlik içinde harama el uzatmaya zorlayabilir. Bu sebeple açları doyurmak, yoksulları koruyup kollamak da, en mühim vicdânî vazifelerimizdendir.
Râfî bin Amr -radıyallâhu anh- şu hâdiseyi nakleder:
Ben çocukken Ensâr’ın hurma ağaçlarını taşlardım. Bu sebeple beni tutup Peygamber Efendimiz’e götürdüler.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:
“–Yavrucuğum! Hurma ağaçlarını niçin taşlıyorsun?” diye sordu. Ben:
“–Yâ Rasûlâllah! (Açtım) yemek için taşladım.” dedim.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Bir daha taşlama! Altlarına düşenlerden al, ye!” buyurdu ve başımı sıvazladı. Daha sonra da:
“Allâh’ım! Onun karnını doyur!” diye benim için duâ etti. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2622; İbn-i Mâce, Ticârât, 67)
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Medîne’de otururlarken ser-sefil bir kabîle geldi. Üzerlerinde doğru düzgün bir elbise bile yoktu, açlıktan ve sıcaktan derileri kemiklerine yapışmıştı. Bunu gören Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok müteessir oldu, rengi değişti; Bilâl -radıyallâhu anh-’a ezân okutup ashâb-ı kirâmı topladı. Âyet-i kerîmeler okuyarak onları infâka teşvik etti. Bu fakir kimselere yardım edilerek bolca ihsanda bulunulduğunu görünce biraz rahatladı. (Müslim, Zekât, 69-70; Ahmed, IV, 358, 361)
İYİLİĞİ EMRETMEK SADAKADIR
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendilerini Allah yoluna adamış fakir sahâbîler olan Ashâb-ı Suffe’ye büyük ehemmiyet verirdi. Onların muhtaç hâllerini gördüğünde:
“...Eğer Allah katında sizin için hazırlanmış olan nîmetleri bilseydiniz, ihtiyacınızın daha da artmasını isterdiniz!..” diye müjde vererek kendilerini tesellî ederdi.
Bir gün bâzı fakir sahâbîler:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Zengin kardeşlerimiz bütün sevapları alıp götürüyorlar. Zira bizler gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar.” dediler.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Allah size sadaka verme imkânı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbih (sübhânallah demek) sadaka, her tekbîr (Allâhu ekber demek) sadaka, her tahmid (elhamdü lillâh demek) sadaka, her tehlil (lâ ilâhe illâllah demek) sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır…” buyurdu. (Müslim, Zekât 53, Mesâcid 142)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları
YORUMLAR