Müstesnâ Namazlar

İslam büyüklerinin namaz hususundaki hayret verici hassasiyetlerini gösteren örnekler.

Gerçek namaz, kulu, mârifetullâh, şükür ve samîmî kulluğun kemâline ulaştırır. Bunun için namazın îfâsı, gönlü muhabbetullâh ile dopdolu olarak sarsılmaz îmâna ermiş kimselere kolay gelir; müstesnâ bir haz ve lezzet hâli yaşatır. Bu itibarla onlar, zâhiren ve bâtınen bir an bile namazdan ayrılamazlar.

NAMAZ YA ÖMER NAMAZ!

Hazret-i Ömer’i bir mecûsî mızrakla yaralamıştı. Devamlı bir sûrette kan kaybediyordu. Bir müddet sonra kendinden geçti ve bayıldı. Bu bir ölüm baygınlığı idi. Fakat namaz vakitleri girdiğinde kulağına eğilip:

“–Namaz yâ Ömer, namaz!” dediklerinde Hazret-i Ömer, hayret verici bir irâde ile ayılıyor ve o hâliyle namazını edâ ederek:

“Namazı olmayanın İslâm’da yeri yoktur!” ifâdesini tekrarlıyor, sonra tekrar kendinden geçiyordu.

NAMAZ VAKTİ GELİNCE NİÇİN YÜZÜNÜZÜN RENGİ DEĞİŞİYOR VE TİTREMEYE BAŞLIYORSUNUZ?

Hazret-i Ali, namaza durduğunda beti benzi sararır, kendi vücûdu dahil her şeyden sıyrılırdı. Bir muhârebede mübârek ayağına batan oku, kendi arzusu üzerine namaz esnasında çıkardıklarında bunun farkında dahi olmamıştı. Ona:

“–Ey mü’minlerin emîri! Namaz vakti gelince niçin yüzünüzün rengi değişiyor ve titremeye başlıyorsunuz?” diye sordular. Buyurdu ki:

“Yerin ve göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan âciz kaldığı bir emâneti edâ etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, yapamayacak mıyım, bilemiyorum.”

Bütün ashâb-ı kirâm hazarâtının, namaza durduklarında gönüllerini Allâh korkusu ve azameti kaplardı. Hazret-i Hasan -radıyallâhü anh-’ın, abdest esnâsında rengi farklılaşırdı. Bunu gören bir kimse:

“–Yâ Hasan! Abdest alırken niçin böyle sararıp soluyorsun?” diye sordu. O da şöyle cevap verdi:

“–Yegâne kudret sahibi, Azîz ve Celîl olan Allâh’ın huzuruna çıkma vakti gelmiştir.” Hasan -radıyallâhü anh-, mescide girerken de şöyle duâ ederdi:

“Ey Rabbim! Kulun kapındadır. Ey lutuf sahibi Allâh’ım! Günahkâr kulun sana gelmiştir. Sen sâlih kullarına, kötü kimselerin kötülüklerini afvetmeyi emrettin. Çünkü sen afv ve kerem sâhibisin. Ey Allâh’ım! Benim yaptığım kötülükleri de o afv ve kereminle bağışlayıp bana merhamet eyle!”

KİMİN HUZURUNA ÇIKACAĞIMDAN HABERİNİZ YOK MU?

Zeynelâbidîn Hazretleri de abdest için kalktığında sararıp solar, namaza başlayacağı zaman ayakları titrerdi. Sebebini soranlara:

“–Kimin huzuruna çıkacağımdan haberiniz yok mu?” diye cevap verirdi. Bir defasında o namaz kılarken evinde yangın çıkmıştı. Fakat onun bundan haberi olmadı. Selâm verince durumu kendisine haber verdiler ve:

“–Evin yandığı hâlde sana bunu farkettirmeyen şey nedir?” diye sordular. Zeynelâbidîn Hazretleri:

“–İnsanları bekleyen âhıret yangını, bana dünyâdaki bu küçük yangını hissettirmedi.” dedi.

Müslim bin Yesâr’ın namazı da böyleydi. O, Basra’da bir mescidde namaz kılıyordu. Bu sırada mâbed büyük bir gürültüyle yıkıldı. Ancak Müslim bin Yesâr, bu yıkılıştan habersiz bir hâlde namazına devam etmekteydi. Selâm verince:

“–Mescid çöktü gitti, kılını kıpırdatmadın? Nedir bu hâl?” dediler. O ise hayretle:

“–Mescid mi çöktü?” diyerek namaz esnâsında hiçbir şey hissetmediğini ifâde etti.

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri, büyük bir cezbe hâline girmişti. Yedi gün evine kapandı. Yemedi ve içmedi. Onun bu durumunu üstâdına bildirdiler. Üstâdı:

“–Namaz vakitlerinin farkında mıdır?” diye sordu.

“–Şüphesiz onun farkında ve düzenli bir şekilde namazlarını edâ ediyor.” dediler. Bunun üzerine üstâdı şöyle dedi:

“–Allâh’a hamdolsun ki şeytanı onun üzerine musallat etmedi.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NAMAZ NASIL KILINIR?

Namaz Nasıl Kılınır?

PEYGAMBERİMİZİN NAMAZ KILMA ŞEKLİ

Peygamberimizin Namaz Kılma Şekli

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.